“Yönümüzü uzaya çevirmeliyiz” “Yönümüzü uzaya çevirmeliyiz”

“Yönümüzü uzaya çevirmeliyiz”

“Yönümüzü uzaya çevirmeliyiz”

08/01/2021 12:41

Dr. Umut Yıldız, "Aileleri ikna ederek gençlerimize, havacılık ve uzayla ilgili yeni fırsatlar sunabiliriz. TUSAŞ bu anlamda çok güzel bir örnek" dedi
BU HABERİ
PAYLAŞ

TUSAŞ tarafından 2 ayda bir yayımlanan “TUSAŞ MAG” dergisinin 118. sayısında Dr. Umut Yıldız ile yapılan bir röportaja yer veriliyor.

TUSAŞ MAG dergisinin 118. sayısına, mobil uygulamamızın dergi bölümünden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

Dergide yer alan “Yönümüzü Uzaya Çevirmeliyiz” başlıklı yazıyı, takipçilerimize sunuyoruz:

“YÖNÜMÜZÜ UZAYA ÇEVİRMELİYİZ”

Türkiye’nin uzay araştırmalarında öne çıkabilmesi için ebeveynlerin konu hakkında bilgilendirilmeleri gerektiğini belirten Dr. Umut Yıldız, "Çocuklarımız havacılığı çok seviyor ama gelecek kaygısı yüzünden uzay bilimlerinden uzaklaşıyorlar. Aileleri ikna ederek gençlerimize, havacılık ve uzayla ilgili yeni fırsatlar sunabiliriz. TUSAŞ bu anlamda çok güzel bir örnek" diye konuştu.

NASA’da görev aldığınız en ilginç araştırma hangisi?

Bir Boeing 747 SP uçağının ev sahipliği yaptığı SOFIA Uçak Gözlemevi, 13 kilometre yüksekte berrak bir gökyüzünde gözlem yapma imkânı sunan sıra dışı bir araç. Dünyada birçok teleskopta gözlem yapmış olmama rağmen teleskoplar içinde en özellerden biri olan SOFIA’da gözlem yapmak benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Bu teleskop kuzey yarımküreden gözlem yapacağı zaman California’dan, güney yarımküreden gözlem yapacağı zaman ise Yeni Zelenda’dan hareket ediyor. Ben de bu uçuşlara iki kere katılarak gözlem yapma fırsatı yakaladım. İki buçuk metre çapında bir teleskoptan tam 13 kilometre yükseklikte gözlem yapıyorsunuz. Atmosferdeki su buharının yüzde 99’unu altımıza alıp, 10 saat boyunca uzayı gözlemledik. Bu anlamda kendimi çok şanslı bir bilim insanı olarak görüyorum.

NASA’nın gündeminde hâlihazırda hangi çalışma alanları var?

NASA’nın 11 merkezi bulunuyor. Her biri belli bir alanda yoğunlaşan bu merkezler gerektiğinde aynı proje için birbirleriyle de rekabet edebiliyor. Ben bu merkezlerden biri olan Jet Propulsion Laboratory’de (JPL) derin uzay iletişimi ve astrofizik alanlarında çalışıyorum. Bizim laboratuvarımız derin uzaydaki tüm araçlarla iletişim kurulmasını sağlayan bir anten sistemi olan Deep Space Network üzerine uzmanlaşmış durumda. Uzayda çalışacak robotlarla ilgili çok yoğun çalışmalarımız da var. JPL’in Mars konusunda, özellikle Curiosity gibi araçlar konusunda ciddi bir uzmanlığı var.

Özetle, bu birimler ve binlerce bilim insanıyla NASA’nın aynı anda odaklandığı çok fazla araştırma konusu bulunuyor. Buradaki tüm araştırmacılar fikir üretme, araştırma ve yeni alanlar çıkarmaya odaklanıyor. Dolayısıyla çok fazla fikir de geliştiriliyor. Ne var ki NASA’daki fikirlerin yüzde 1’i gerçeğe dönüşür. Uzay araştırmalarında yeni fikirlerin ortaya atılması, toplumun bu alandaki fikirlere açık olması ve teşvik edilmesi bağlamında çok önemli.

Geçtiğimiz aylarda gündeme gelen Venüs’te yaşam belirtileri olduğu yönündeki tartışmada olduğu gibi. Değil mi?

Bize çok yakın konumdaki Venüs, güneşe mesafesi ve atmosferinin çok kalın olmasından dolayı çok sıcak bir gezegen. Venüs yüzeyinde sıcaklığın 500 santigrat dereceyi bulduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla yakın bir gelecekte bu gezegene bir araç göndermemiz çok zor. Mars daha soğuk olması, araçların yanmadan araştırma yapabilmesine olanak vermesi nedeniyle uzay araştırmalarının ana odağında. Bu nedenlerden dolayı Venüs, bilim insanlarının astronot göndermek için ilgisini çeken bir gezegen olmadı. Sadece uzay çağının başlangıcında Sovyetler Venüs’e birkaç kez araç göndermeye çalıştı ama her iniş denemesinde karşılaşılan ciddi arızalar nedeniyle projeler rafa kaldırıldı. Henüz araç göndermediğimiz bu gezegen hakkında çok fazla bilgimiz yok. Venüs’ün son günlerde bu kadar popüler olmasının nedeni ise gezegende gözlemlenen fosfin gazının yaşamla ilişkilendirilmesi. Bana kalırsa fosfin gazından hareketle canlı olabileceği çıkarımı, oldukça uç bir söylem. Oraya gidip yaşamın gerçekten var olduğunu kanıtlayabilmeniz gerekiyor. Aksi takdirde tüm iddialar spekülasyondan öteye geçemez.

Gelecekte gökyüzünde bizi neler bekliyor?

İnsanlar aslında yeni teknolojilere hazır. 1995’te çekilen "Geleceğe Dönüş" filminde 2015 yılının insanları uçan arabalarla gidiyordu. İnsanların beklentisi 30 yıl içinde bu teknolojinin standart hâline gelmesi yönündeydi. Hâlihazırda elektrikli uçaklar ve uçan arabalar bu hayale en çok yaklaşan teknoloji ürünleri olarak göze çarpıyor. Uçan arabaların tam olarak geliştirilebilmesi için otonom araç teknolojilerinin tam olarak oturması gerekiyor. Elektrikli uçak ise ancak pil teknolojisindeki büyük bir atılımla mümkün. Elektrikli uçak yapılabiliyor ama oldukça ağır olduğu için verimlilik sağlanamıyor.

Bu ve benzeri teknolojilerdeki gelişim hızı nasıl artırılabilir?

İlerici teknolojilerin geliştirilmesi ancak devletin planlaması ve özel desteğiyle mümkün olabilir. Bir de Elon Musk gibi girişimcilerle… Şirketleriyle adı ilerici teknolojilerle birlikte anılır hâle gelen Musk, yaşam süresince insanların Mars’ta koloni kuracağını görebileceğimizi düşünüyor. Bunun için de gerçekten çok ciddi paralar harcıyor. Bir anlamda kendi kendiyle yarışıyor. Bu iddianın elektrikli otomobil yarışını nasıl yeniden başlattığını gördük. Hiç kimse elektrikli otomobil üretmek istemezken Tesla markasını geliştirerek bütün algıyı değiştirdi. Uzay araştırmalarını da özel sektöre taşıyan Musk oldu. NASA Mars’a 2035 yılında gitmeyi planlıyordu ama Musk çıkıp 2025’te insanları göndereceğini açıkladı. Neticede belki kimseyi kısa vadede Mars’a gönderemeyecek ama insanları hareketlendirmesi ve toplumda oluşturduğu ilgi bile takdiri hak ediyor.

Havacılık uzay alanında Türkiye’nin neler yapması gerekiyor? Bu alanda Türkiye nasıl daha fazla gelişebilir?

Öncelikle Türk bilim insanları ve kurumlarımız büyük uluslararası projelerin içinde yer almalı. NASA’nın Mars’a göndereceği aracın içindeki bir bilim enstrümanının Türkiye tarafından yapılması hem yetkinlik hem de uluslararası kabul açısından çok önemli. Böyle bir projenin içinde yer aldığınızda Türk mühendislik şirketlerinin geldiği nokta da dünyanın gözü önüne serilecek. TURKSAT 6A, Türkiye’nin uluslararası bilinirliğini artıracak güzel bir proje.

Türkiye’de uzay araştırmalarının geliştirilmesi için toplum genelinde neler yapılabilir?

Özellikle gençlerimizi ikna edip, havacılık ve uzayla ilgili fırsatları sunabilmeliyiz. Çocuklarımız havacılığı çok seviyor. Her üniversite tercih döneminde bana onlarca gencimiz yazıp kararsız kaldıklarını anlatıyor. "Uzay bilimleri okusam gelecekte iş bulabilir miyim?" Bu soruyu yanıtlamamı istiyorlar.

Bunu aşabilmek için hep birlikte ailelerin bakış açısını değiştirmeliyiz. Çocuklarımız gökyüzünü ve uzayı zaten seviyor. Çok güzel bir etkinlik olan TEKNOFEST’e gençlerimizin yanı sıra ebeveynlerin de gitmesini sağlayıp, toplumun bakış açısını değiştirmeliyiz. Gelecekte bu alanların çok daha fazla parlayacağını, yeni kariyer alanlarının burada olduğunu insanlarımıza anlatabilmeliyiz. TUSAŞ’ın bu anlamda önemli bir misyon üstlendiğine inanıyorum. Ne kadar çok gencimiz Türkiye’de havacılık ve uzay alanında üreten ve çalışan böyle bir kurum olduğunun farkına varırsa o kadar çok uzay bilimcisi yetiştiririz.

"Kara delikler uzayda çok güçlü içe çekim bulunan bölgeler. Bu çekim o kadar güçlü ki ışığı bile geçirmiyorlar. Tüm büyük galaksilerin merkezinde süper kütleli bir kara deliğin var olduğu tahmin ediliyor. Kara delikler ilk defa 1915 yılında Einstein’ın genel görelilik teorisinin sonuçlarından biri olarak ortaya çıktı. Roger Penros, 1965 yılında sonradan Nobel almasını da sağlayacak şekilde kara deliklerin gerçekten var olabilme ihtimalini matematik hesaplamalarla kanıtladı. O günden bu yana kara deliklere dair somut bir delil aranıyordu. Bu yıl Nobel Fizik Ödülü de uzaydaki kara delikleri araştıran bilim insanları Sir Roger Penrose, Reinhard Genzel ve Andrea Ghez'e verildi. Nobel Komitesi, üç bilim insanının çalışmalarıyla uzaydaki kara delik olgusunun daha iyi anlaşılmasını sağladıklarını vurguladı."

Dr. Umut Yıldız kimdir?

NASA araştırmacılarından Dr. Umut Yıldız, derin uzay iletişimi ve astrofizik alanlarında araştırmacı olarak çalışıyor. Ankara Üniversitesi, Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde lisansını tamamlayan Yıldız, Hollanda Groningen Üniversitesi’nde yüksek lisans ve Leiden Üniversitesi Gözlemevi’nde ise Molekül Astrofiziği alanında doktora yaptı. Herschel Uzay Teleskobunu kullanarak yıldız oluşum bölgelerinde su ve oksijen moleküllerinin keşfini yapan takımda yer alan Yıldız’ın çalışma konuları arasında derin uzay iletişimi, yıldız oluşumu ve büyük veri analizi ile bilgi madenciliği yer alıyor.