Yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi (röportaj) Yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi (röportaj)

Yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi (röportaj)

Yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi (röportaj)


17/10/2019 12:02

Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar ile röportaj.
BU HABERİ
PAYLAŞ

Son yıllarda Türkiye'nin sınır dışı operasyonlarında yaşanan gelişmeler, ülke gündeminde daha fazla yer ediyor ve konuşuluyor.

Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı ve halen devam eden Pençe Harekatı'nda en fazla konuşulan konulardan birisi de Türk savunma sanayii tarafından üretilen ve bu sınır dışı harekatlarda kullanılan yerli ve milli silahlar.

Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar ile yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi hakkında konuştuk.

Yerli ve milli savunma sanayiinin sınır dışı operasyonlara olan etkisi

Yerli ve milli kavramı, belki en çok konuşulan ve tartışılan konulardan bir tanesi. Bu ikisi arasındaki fark ülkenin dış politikasını veya askeri harekatların niteliğini belirler mi? Kesinlikle belirler. Hatırlarsanız 1963’teki mektupta da bu birebir vardı. 1990’da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde silahların kullanılması hakkında birisinde Amerika, birisinde Almanya, Türkiye’ye hatırlatma yapmıştı; biz bunları size NATO kapsamında verdik ve bunları burada kullanmazsınız diye. Ama kendi ürettiğiniz silahlar olduğu müddetçe istediğiniz yerde ve istediğiniz kapsamda kullanabilirsiniz.

Başka bir şey daha var; belki en önemlilerinden bir tanesi. İstediğiniz kadar üretip istediğiniz kadar kullanma hakkına sahipsiniz. Son iki operasyonda, yani Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatı'nda, Türkiye’nin özellikle kara kuvvetlerinin mühimmatlarının millileştirilmesinin bütün etkilerini gördük.

Hava kuvvetlerinin son dönemde kullandığı havadan karaya atılan MK serisi dahil olmak üzere, akılsız mühimmatların akıllı mühimmata dönüştürme projeleri dahil olmak üzere tamamen dışa bağımlılığı en aza indiği iki tane operasyondu.

Biz bu operasyonu başka dönem yapmış olsaydık ambargolar ve başlangıç itibarıyla bir sürü tehditlerle uğraşacaktık. Ama iki operasyon sırasında da Türkiye’yi tehdit edebilecekleri herhangi bir kısıtlamaya gidemediler. Gittikleri her kısıtlamanın Türkiye’de farklı bir üretim modeli ile hayata geçmiş bir ürünü vardı çünkü.

Yerlilik ve millilik harekatların biçimini belirlediği gibi aynı zamanda politikayı da belirleyebiliyor. Şöyle söyleyelim: Hava kuvvetlerinin geçmişte bu operasyonlar için kullanmış olduğu silahları yaklaşık 1 sene öncesinden ABD’ye bildiriyordunuz. Onlar Senato’ya bildiriyorlardı, Senato onay veriyordu ve daha sonra tedarik kapsamında bu malzemeler Türkiye’ye geliyordu.

Siparişin verilmesi, Senato’dan geçmesi ve Türkiye’ye gelmesi yaklaşık 1 senelik bir dönemi kapsıyor. Ama şimdi kendi ürettiğiniz silah sistemlerini ve mühimmatları kullanmaya başladığınız andan itibaren tedarik zinciri çok daha fazla, çok daha efektif anlamda tepki verebiliyor. Bu sizin harekatı biçimlendirmenizi ve sürdürmenizi de etkiliyor.

Yani bir tarafta Zeytin Dalı Harekatı’nı icra ederken bir tarafta aynı zamanda Pençe Harekatı’nı da başlatabiliyorsunuz. O ara mühimmatı tamamlama dönemini kapatmış oluyorsunuz. Belki bu da size politika belirleme şansı veriyor.

Asimetrik olaylara asimetrik tepkinin çok hızlı olması gerekiyor. Çünkü farklı farklı coğrafyalarda farklı farklı olaylar yaşanabiliyor. Bir tarafta müttefik olduğunuz birisiyle başka yerde karşılaşabiliyorsunuz. Bu kadar asimetrik olayın olduğu yerde kendinize ait olan yerli ve milli silah sanayiinin olması çok daha önemli.

Geçmişte, 90 öncesinde dünyada şöyle bir konjonktür vardı: Bloklar vardı ve bloklar sizi bir şekilde koruyordu. Ama artık bloklar yok. Asimetrik olaylar  müttefikliği de ittifakları da birbirinden ayırmış durumda. Birçok olayda kendi başınızın çaresine bakmak zorundasınız. İşte yerli ve milli sanayii o zaman devreye girmiş oluyor. Askerlerin, daha doğrusu bu işe kafa yoran herkesin deyim, isterseniz stratejisiler deyim, isterseniz politika belirleyiciler deyim, savaşlar yığınaklanmayla ve lojistikle ya kazanılır ya kaybedilir.

Evet efektif anlamda stratejiyi belirlemek de çok önemlidir ama sonuçta doğru yığınaklanma yapmamışsanız ve lojistik ağını doğru kuramamışsanız Napolyon’un başına geldiği gibi, Hitler’in başına geldiği gibi binlerce kilometre gidip orada kalırsınız.

Yerli ve milli sanayii, silah sistemleri veya savunma sanayiinin yararlarından en büyük bir tanesi şu: Kesintisiz ve lojistik ağ ve anında refleks verebilme. Hangi ürüne ihtiyaç olduğunda o ürünü geliştirebilmek ve o ara ürünleri oluşturabilmek.  Bu özellikle bizim coğrafyamızda çok önemli bir etken. Çünkü TSK’nın reflekslerine baktığınızda iki ülkeyle aynı anda bir terör grubuyla mücadele etmek üzere konuşlanmış durumdadır. Yani o zaman kesintisiz lojistik ağa ihtiyacınız var ve her türlü şartta size destek verebilecek olan yerli ve milli sanayi sistemine ihtiyacınız var.

Zamanı sizin belirlemeniz gerekir, yeri sizin belirmeniz gerekir, ne kadar süreceğini sizin belirlemeniz gerekir. Eğer yerli ve milli sanayii silah sitemlerine ve sanayisine sahip değilseniz bu 3 etkeni de başkaları belirler. Başkalarının belirlediği etkenler olduğu müddetçe de sizin politika belirleme şansınız asla olmaz.