Türkler, askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millet (Röportaj) Türkler, askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millet (Röportaj)

Türkler, askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millet (Röportaj)

Türkler, askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millet (Röportaj)


18/09/2019 17:11

Harp tarihi ve askeri strateji uzmanı Özkaya: "Türkler, askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millet"
BU HABERİ
PAYLAŞ

Harp tarihi ve askeri strateji uzmanı Ahmet Sefa Özkaya ile Türklerin askeri tarihi hakkında konuştuk.

Özkaya, Türklerin askeri tarihi hakkında şunları söyledi:

Tarihte yaptığımız pek çok yenilikler var. Mesela tüfek tetik olmadan kullanılırken son derece kullanışsız bir silahtı. Peki bu nasıl kullanışlı bir hale geldi? Bunu kim kullanışlı hale getirdi?

Bunu on altıncı yüzyılda kullanışlı hale getirenler biz Türkler. Fakat bunu ortaya çıkaran biz Türkler değiliz; Amerika’da Georgetown Üniversitesinden bir akademisyen; Gabor Agoston Macar askeri tarihçi ve Osmanlı askeri tarihi uzmanı. Onun ortaya çıkarttığı bir şey bu. Yani biz buluyoruz tarihte fakat kendi bulduğumuzu bilmiyoruz.

Şu an bütün dünya tetik kullanıyor, tetik mekanizması olmayan bir silah neredeyse yok gibi.  Fakat bunu bizim ortaya koyduğumuzu bilmiyoruz. Yani yapıyoruz ama yazamıyoruz. Hep tıkandığımız nokta burasıdır zaten.

Türkler askeri tarihi yapan ama bunu yazmayan bir millettir. İşin teorik boyutu yoktur. Maalesef ki yazmamışız.  Oturup teorik boyunu ortaya koymamışız. Savaşı kazanmışız ama bunu ana hatlarıyla ve detaylarıyla nasıl yaptığımızı, her seferinde nasıl bir yenilikle veya yeni bir yaklaşımla bir muharebeyi kazandığımızı veya bir kuşatmayı başarıyla sonuçlandırdığımızı oturup o dönem yazmamışız.

Peki burada o zaman buna nasıl yaklaşmalıyız? Bazıları -Yahya Kemal’indir yanlış hatırlamıyorsam-  yapmaktan yazmaya fırsatları olamamıştı diyor. Daha sonraki yüzyıllarda yapamıyoruz, artık geriliyoruz,  o zaman da adamakıllı yazmış mıyız?  Mesela harp teorisyeni çıkartmış mıyız?

MÖ 5. yüzyılda yaşayan ünlü Çinli “Savaş Sanatı” kitabının yazarı Sun Tzu'nun harp teorisi üzerine, savaş sanatı üzerine çok güzel bir ekolü vardır. Yine Yunan Tukidises'in de, MÖ 5. asırdan bahsediyoruz. Yakın çağlara gelecek olursak Clausewitz, Ludendorff, İngiliz Liddel Hart, Jomini, Delbrück. Bir sürü isim saydım bakın. Bu dünyadaki kendi milletini veya başka milletleri de ele alacak şekilde, başka milletlerin askeri kültürünü ele alacak şekilde ortaya koyan bu yazarlara siz atıf yapmadan bir harp teorisi kitabı yazamazsınız.

Diyelim ki ben bir harp teorisi kitabı yazacağım, bu isimlere atıf yapmadan benim bir kitap yazmam mümkün değil. İçinde Çinli saydım, Yunan saydım,  Alman saydım, İngiliz saydım. Peki bu kadar askeri tarihi olan bir millet olan biz Türklerden de atıf yapmadan yazamayacağımız bir tarihçi diye gösterebileceğimiz bir kimse var mı? Maalesef yok. Dolayısıyla en büyük eksikliğimiz buydu.

Ortaya koymadık, yaptık ama bunu nasıl yaptığımızı yazılı olarak, yazılı kültür anlamında ortaya koymadık, doktrinize etmedik. Askerlik üzerine yazı yazanlar var ama Batı’daki gibi bir harp teorisi şeklinde değil. Sefere gittik diyor, işte şunu yaptık, bunu ettik diyor, ortaya teorik bir metin koymuyor, o hikayeyi anlatıyor. Biz o hikayeyi takip edebiliyoruz. 

Nadiren de olsa böyle eserlere, yayınlara rastlayabiliyoruz; mesela Matrakçı Nasuh’un kaleme almış olduğu Tuhfetü'l-Guzât adlı bir eser var.  Veya silahşörnameler var. Biz o silahşörnamelerden hangi silahın nasıl bir kullanılma tekniğine sahip olduğunu okuyabiliyoruz. Yani klasik dönemden bahsediyorum aslında; 1500’lerdeki silahların nasıl kullanılacağıyla alakalı. Kesici veya darpsen, darp edici yani, gürz gibi silahların nasıl kullanılacağına dair metinler var.

Yakın dönemlere geldikçe maalesef biz terminolojiyi artık üretemeyen, dolayısıyla işin de felsefesini üretemeyen bir hale geliyoruz. Ne demek bu? Artık tüfeği veya makineli tüfeği veya otomatik topu üreten kimse onun talimnamesi o dilde ve siz o talimnameyi alıp Fransızcadan, İngilizceden, Almancadan Türkçeye çeviriyorsunuz. Yani yaptığınız tek yazım işi başka bir dilden metnin çevirisi. Sizin ortaya koyduğunuz bir metniniz yok. Siz başka dilden çeviri yaparsanız sizin kendi tefekkürünüzü ortaya koymanız mümkün değil. Sizin buna kendi felsefinizi yansıtmanız da mümkün değil. Ancak sizin yazdığınız bir şey üzerinden bunları yapabilirsiniz. Peki yazmamız için ne yapmamız lazım? Önce bir yapmamız lazım. Böyle bir top yazdım diyebilmek için o topu önce yapmak lazım. İşte o topu yapamayınca biz önce yazamıyoruz, sonra tefekkürat boyutunu kaçırıyoruz.