Türkiye'nin ilk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es Türkiye'nin ilk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es

Türkiye'nin ilk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es

Türkiye'nin ilk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es

08/03/2020 19:47

Amerika’dan Kore’ye, Vietnam’dan Afrika’ya uzanan bir hayat, Türkiye'nin ilk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es
BU HABERİ
PAYLAŞ

Meslek hayatı boyunca birçok savaş gören ve bunu fotoğraf makinesi ile bizlere aktaran Semiha Es, kimilerine göre sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da ilk kadın savaş foto muhabiri.

Semiha Es, Fransızlara ait bir yolcu vapuru işletmesinin gişe memuru olan bir babanın çocuğu olarak, 1912'de İstanbul’un Vefa Mahallesi’nde dünyaya geldi. 15 yaşında Fransızlara ait bir telefon idaresinde santral memuresi olarak iş hayatına atıldı.

İlk fotoğraflarını, evlerinde bulunan bir makineyle çekmeye başladı. Fotoğrafçılık hayatı ise o dönemler Türkiye’nin tanınan genç muhabirlerinden Hikmet Feridun Es ile evlenerek başladı.

Semiha Es, profesyonel anlamdaki ilk fotoğraflarını, kocasının röportaj seyahatlerinde ona eşlik ederek çekti.

Hürriyet gazetesinde ilk haberleri 8 Kasım 1950’de yayımlandı ve büyük ilgi topladı. Okuyucu, merakla Semiha Es’in bir sonraki haberini beklemeye başladı.

Kore'de 3 yıl ve Vietnam’da 5 yıl boyunca savaş foto muhabirliği yaptı.

25 Mayıs 2011’de “Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri” yarışmasında onur ödülü aldı.

11 Aralık 2012’de İstanbul’daki evinde vefat etti.

28-30 Kasım 2013 tarihinde İstanbul’da “Semiha Es Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu” düzenlendi.

Semiha Es, çeşitli dönemlerde yaptığı savaş foto muhabirliğine dair anılarını şu sözlerle anlattı:

“Cephelerde, her zaman ölümle burun buruna yaşadık. Fakat bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uğraştı. Ama sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini sağladım, yaralarıyla ilgilendim.”

"Kadın olarak foto muhabirliği yapmak o kadar zor bir şeydi ki, anlatamam. Ben hiç korkmazdım. Korku nedir bilmezdim. Vietnam Harbi’ni gördüm. Çok fena bir savaştı. Kore Savaşı’nı da gördüm. O, Vietnam kadar kötü olmasa da savaşların hepsi kötüdür. Allah savaşları bize hiç tattırmasın, savaş kadar kötü bir şey olamaz. Kore Savaşı’nda ölülerle birlikte aynı trende gitmiştim. Ölülerin kolları düşerdi. Bu görüntülere alışmıştım, normal geliyordu bana."

“Haftanın beş gününü Kore’de cephelerde geçirirdik. Hafta sonlarında askeri uçakla Tokyo’ya giderdik. Hafta boyunca, karargahlarda, kadın gazetecilere ayrılan barakalarda yatardım. Tahta ranzalarda, soyunmaya bile fırsat bulamadan kıvrılır, uyumaya çalışırdım. Cephede bir bölgeden ötekine giderken, bomba yüklü kamyonlarda, sandıkların üzerinde otururduk. Çevremizde mermiler uçuşurken, ölümden korktuğumu hiç hatırlamıyorum.”