Türkiye’nin S-400 macerasının 4 yüzü Türkiye’nin S-400 macerasının 4 yüzü

Türkiye’nin S-400 macerasının 4 yüzü

Türkiye’nin S-400 macerasının 4 yüzü

06/04/2019 11:55

ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerin ağız birliği yapmışçasına Türkiye’nin önce Çin’den, sonra Rusya’dan HSS alma girişimlerine karşı çıkmalarının ardında Soğuk Savaş Dönemi'ndeki “Doğu-Batı” ideolojik kamplaşmasının etkilerinin de bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır
BU HABERİ
PAYLAŞ

Türkiye ile Amerika arasındaki F-35 konusu, iki ülke arasında her geçen gün daha fazla gündeme geliyor. F-35 tartışmaları, doğal olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri (HSS) satın alması konusunu da gündeme taşıyor.

F-35 konusunu anlayabilmek ve gelecekte nereye evrilebileceğini öngörmek için, Türkiye’nin S-400 macerasını iyi bilmek gerekiyor.

Son olarak Pentagon 4 Nisan'da, Türkiye'ye teslimi planlanan F-35'lerden birinin daha Arizona'daki üsse gönderildiğini, diğer uçağın ise yarın gönderileceğini açıkladı. Türkiye'nin böylece mülkiyetini teslim aldığı F-35 uçak sayısı 4'e çıktı.

MEF Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu'nın Şubat 2018'de, Yörünge Dergisi'nde yayımlanan "Türkiye’nin S-400 Macerasının 4 Yüzü" başlıklı yazısı, S-400 konusunu ayrıntılı olarak ele alıyor.

- Türkiye’nin S-400 Macerasının 4 Yüzü

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri (HSS) satın alması birçok bakımdan tartışmalara neden oldu. Sınırlı sayıda tedarik edilmesi düşünülen HSS’nin Türkiye’nin savunmasına ne derece katkısı olacağı, S-400’lerin Rus yapımı olmasının NATO üyesi Türkiye açısından ne gibi sorunlar yaratacağı, yüksek miktarlarda doğal gaz alımı ve nükleer santral kurulmasından sonra şimdi de ülke savunmasında Rusya’ya bağımlı olmanın hangi sakıncaları doğuracağı gibi konular son iki yılda Türkiye’nin gündemini oldukça meşgul etti.

Bu süreçte konu hakkında yorum yapan uzmanlar arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bir grup uzman S-400 alımının her yönüyle Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda atılmış bir adım olduğunu savunurken bir başka grup uzman ise ülkenin HSS ihtiyacı olduğunu kabul etmekle beraber, S-400’lerin Rusya’dan alınacak olmasının Türkiye’nin geleneksel dış politikası ve güvenlik stratejileri bakımından yaratacağı sorunları ön plana çıkarttılar.

Bütün bu tartışmalar, Türkiye ile Rusya’nın, en üst düzeyde yürütülen görüşmeler sonrasında S-400 alımı konusunda nihai anlaşmaya varmasını engellemedi. 2017’nin son günlerinde, Türkiye’de Milli Savunma Bakanı Canikli ve Rusya’da savunma sanayii şirketi Rosteh’in Başkanı Çemezov ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarla, Türkiye’nin Rusya’dan “4 adet S-400 füze savunma sistemi bataryasını 2,5 milyar dolara satın aldığını” kamuoyuna duyurdular.

Bu noktadan geriye dönüş olması artık beklenmediği için olacak ki S-400 konusu gündemdeki öncelikli yerini başka tartışmalara bıraktı. Bu durum, bir bakıma konu hakkında fikir beyan eden herkesin, ortaya konulan menfi ya da müspet bütün görüşleri gözden geçirerek, Türkiye’nin S-400 almasının gerçekte ne gibi sonuçları olacağını daha dingin bir yaklaşımla değerlendirmesi için önemli bir fırsat teşkil edebilir.

Biz de bu değerlendirmemizde S-400 konusunu dört ayrı boyutuyla ele alıp, gelecek yıllara yönelik ne gibi sonuçlar doğuracağını öngörmeye çalışacağız.

Birinci boyut olarak, Türkiye’nin HSS ihtiyacını karşılamak bakımından S-400 alımının ne gibi katkısı olacağını ele alacağız. İkinci boyutta S-400 tedarikçisi ülkenin Rusya olmasının Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki konumunu nasıl etkileyeceğini irdeleyeceğiz. Üçüncü olarak, Rusya ile yapılan S-400 anlaşmasının, Türkiye’nin HSS üretmek için teknoloji transferi yapmasında ne gibi katkıları olabileceğini değerlendireceğiz. Dördüncü olarak da S-400 konusunda yaşanan tartışmanın yoğunluğunun savunma sanayimize insan kaynağı bakımından neler kazandırmış olabileceği konusunu yorumlayacağız.

1.Türkiye’nin HSS İhtiyacı ve S-400

Gündemi uzun süre meşgul eden tartışmanın özünde, Türkiye’nin milyarlarca dolar maliyet yaratacak olan HSS tedarikine gerek olup olmadığı sorusu bulunmaktaydı. Bu sorunun cevabı kısa ve nettir: Evet! Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada algıladığı tehditler sebebiyle topraklarının önemli bir bölümünde HSS konuşlandırma ihtiyacı vardır.

Tehditlerin kaynağında, Orta Doğu bölgesindeki komşularımızın sahip oldukları hava gücü ve balistik füze kapasitelerinin yanı sıra NATO içinde müttefik olmamıza rağmen Ege Denizi’nde yaşanan krizler sebebiyle birkaç kez savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan’ın kapsamlı hava gücü bulunmaktadır. 

Peki, Türkiye’nin yakın komşularından algıladığı bu tehdit karşısında S-400 ne ölçüde ülke savunmasına hizmet edebilir? Bu sorunun cevabını S-400 HSS’nin Sovyetler Birliği döneminde ilk olarak geliştirildiği 1970’li yıllarda üstlendiği son derece stratejik rolü hatırlayarak vermek mümkündür.

Soğuk Savaş Dönemi'nde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği (SSCB) arasında yaşanan nükleer silahlanma yarışında 1960’lı yılların sonları itibarıyla güç dengesi oluşmuştu. Her iki süper gücün de elinde on binlerce nükleer başlık ve onları uzak mesafelere göndermekte kullanılabilecek karada, havada ve denizde konuşlandırılmış balistik füze platformları vardı.

Taraflardan birinin ilk saldırıyı yapması durumunda, diğer tarafın buna karşılık verebilecek “ikinci vuruş yeteneğini” (second-strike capability) korunaklı ortamlarda bulundurma imkânı sebebiyle süper güçler arasında yaşanabilecek bir savaşın kazananı olmaz deniyordu.

Literatürde “nükleer dehşet dengesi” olarak bilinen bu durum sebebiyle, ABD ve SSCB, istenmeyen bir nükleer savaşı engellemek ve karşılıklı güven tesis etmek amacıyla, 1972 yılında Anti Balistik Füzeler (ABM) Antlaşması imzaladılar. ABM Antlaşması’nın en dikkat çeken yaptırımlarından biri her iki tarafın da toprakları üzerinde HSS konuşlandırmayacak olmalarıydı.  

Bu durumun istisnası olarak başkentler Washington ve Moskova ile her iki ülkenin kendileri tarafından belirleyecekleri birer kıtalararası balistik füze (ICBM) fırlatma silosunun olduğu bölge çevresine HSS konuşlandırılabilecekti. Bu istisnai durum dışında kalan toprakların tümünde HSS konuşlandırılması ABM Antlaşması ile yasaklanmıştı.

SSCB’nin başkenti Moskova’nın hava savunması için geliştirilen HSS bugün S-300 olarak bilinen ve S-400’lerin de öncülü olan sistemlerdir. Bir başka deyişle, Soğuk Savaş Dönemi'nde, nükleer tehdidin en üst seviyede algılandığı yıllarda Sovyetler Birliği’ni yönetenler, olası bir hava saldırısına karşı S-300’lerin korumasına güvenmişlerdi. 1970’li yıllarda geliştirilmiş ilk modellerine nazaran, günümüzde çok daha ileri teknolojik özelliklere sahip olan S-400 HSS’nin, stratejik öneme haiz belli bir coğrafyayı -ki bu başkent Ankara ve İstanbul, İzmir gibi büyük şehirler olabilir, askeri stratejik bölgeler olabilir- havadan kaynaklanan tehditlere karşı etkili bir şekilde savunabilecek olması konusunda akıllarda çok fazla soru işareti kalmamış olması gerekir.

Dolayısıyla her ne kadar iki bataryadan oluşan S-400 HSS alımından söz ediliyor ve bu yönüyle eleştiriliyor olsa da bataryaların mobil olmaları, Türkiye’nin zaman içinde algılayacağı tehditler ve komşularıyla yaşayabileceği krizler sürecinde, hem ülkenin karar verici sivil ve asker yönetici kadrolarının bulunduğu ortamları savunmak hem de karşı taraf üzerinde caydırıcı etki yaratmak açısından bu bataryaları tek başlarına (stand alone) belli bölgelere konuşlandırmak mümkün olabilecektir. Sağlayacağı savunma kapasitesi ve caydırıcılık özelliği sebebiyle, S-400 HSS için ödenen maliyet makul olarak görülebilir.

2. Türkiye’nin NATO Üyesi Olması ve S-400

Rus yapımı S-400 alımı sürecinde yaşanan ve Türkiye’nin NATO ittifakı içindeki yükümlülüklerine vurgu yapan tartışmaların hemen hemen aynısı daha önce Çin yapımı HSS alımı söz konusu olduğunda da yaşanmıştı. Tartışmaların odağında, Türkiye’ye konuşlandırılacak Çin ya da Rus yapımı HSS’nin NATO tarafından kurulmakta olan ve tüm müttefiklerin topraklarının balistik füze tehdidine karşı savunulmasında etkili olması düşünülen “Füze Kalkanı” (Missile Shield) ile entegre edilemeyecek olması sebebiyle gereksiz olduğu düşüncesi yatmaktaydı.

Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz: Türkiye’nin S-400 Macerasının 4 Yüzü

Savunma Sanayii Dergilik takipçileri için  Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu ile gerçekleştirdiğimiz, "F-35 ile S-400 arasında ABD - Türk savunma sanayii ilişkisi" konulu röportajımıza, buradan ulaşabilirsiniz: Röportaj