Teknopark istanbul, ticarileşme sürecini güçlendirmek istiyor Teknopark istanbul, ticarileşme sürecini güçlendirmek istiyor

Teknopark istanbul, ticarileşme sürecini güçlendirmek istiyor

Teknopark istanbul, ticarileşme sürecini güçlendirmek istiyor

20/02/2020 10:30

Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Yerebakan, “Yeni dönemde hedefimiz, ticarileşme sürecini güçlendirmek.” dedi.
BU HABERİ
PAYLAŞ

Teknopark İstanbul tarafından 3 ayda bir yayımlanan "Target" dergisinin 5. sayısında, Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Yerebakan’la yapılan röportaja yer veriliyor.

Target dergisinin 5. sayısına, mobil uygulamamızın dergi bölümünden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

Dergide yer alan “Yeni Dönemde Hedefimiz, Ticarileşme Sürecini Güçlendirmek” başlıklı röportajı, takipçilerimize sunuyoruz:

Teknopark İstanbul’un yeni Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Yerebakan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak görev yaptığı günden bugüne kadar teknoloji ile hep iç içe yaşamış. Türkiye’nin ilk milli demir yolu aracını tasarlayan proje ekibinin de başında yer alan Prof. Dr. Yerebakan, “İnsanımızda keşfetme ve icat etme kapasitesi oldukça ileri seviyede. Bu durum sadece teknoparklar içindeki firmalar için geçerli değil, küçük sanayi sitelerindeki firmalarda da bunu görebiliyoruz” diyor. Başarıya giden yolun zamanı doğru yönetmekten geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Yerebakan, genç mühendislere, hangi alanda uzmanlaşırlarsa uzmanlaşsınlar, sanatı ihmal etmemelerini tavsiye ediyor. Prof. Dr. Metin Yerebakan’a, Teknopark İstanbul’un yeni dönemde izleyeceği yol haritasını ve başarıya giden yoldaki tecrübelerini sorduk.

Hem akademi hem kamu hem de özel sektör tecrübeniz var. Röportajımıza kariyer hikayenizle başlamak isteriz...

1973 yılında İTÜ Mühendislik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman yardımcısı olarak iş hayatıma başladım. Planlamada rahmetli Turgut Özal’ın yanında çalıştım. O dönemde; “Devlet dairelerinde ışıklar en son planlama dairesinde söner” derlerdi. Çünkü planlamanın mesai kavramı yoktu. Planlama Teşkilatı, kariyerimin şekillenmesinde önemli bir okul oldu. Proje değerlendirme uzmanlığı yaptım ve o dönemde süreç yönetimi derinliği kazandım. Planlamaya teknolojinin her alanından projeler geliyordu. Bu nedenle projelerin dayandığı temel süreçleri iyi öğrendik. Daha sonra Ege Üniversitesi’ne asistan olarak geçtim. Değerli hocam Ekrem Pakdemirli’nin asistanlığını yaptım. Sonrasında davetli olarak Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne (MIT) gittim ve bir yıl MIT’te eğitim verdim. Türkiye’ye dönünce Marmara Üniversitesi’nde Dekan Vekilliği yaptığım dönemde Türkiye Vagon Sanayii’ne Genel Müdür olarak atandım ve iki buçuk yıl görev yaptım. Milli Raybus’ı tasarladık. Bu aracımız, Türkiye’nin demir yolunda milli olarak tasarladığı ilk araçtır. Tasarımdan mühendislik testlerine kadar her şeyi kendi ekibimiz ile birlikte hayata geçirdik. Bu araç hâlâ kullanılmaya devam etmektedir.

Özel sektöre geçişiniz ne zaman oldu?

Vagon Sanayii’nden ayrıldıktan sonra iki yıl üniversitede bulundum, sonrasında tekrar ABD’ye döndüm. ABD’den döndükten sonra danışmanlık yaptım. İlk şehir içi arabası ve iki katlı otobüs tasarımı konusunda danışmanlık verdim. Bizim tasarladığımız otobüslerin yüzde 70’i Almanya, Fransa ve Avusturya gibi en zor pazarlara ihraç edildi. Emekli olduktan sonra bir şirket kurdum ve girişimci oldum. Test ve belgelendirme alanına girerek çok da doğru bir seçim yapmış olduğumu sonrasında fark ettim. Şirketi, 2012 yılında Hollandalılara sattım ve o günden sonra da ticari hiçbir işe girmedim. 2012’den sonra TURKSAT’ın bir kuruluşunda ve ROKETSAN’da yönetim kurulu üyesi olarak görev aldım. 2012 yılında Meyev diye bir vakıf kurarak, mal varlıklarımı vakfa aktardım. Bu vakıf üzerinden çocuklara burs vermeye çalışıyorum.

Uzmanlığınız daha çok endüstriyel tasarım alanında mı?

Temel eğitimim, Makine Resim Konstrüksiyon ve malzeme mühendisliği üzerine. Endüstriyel tasarımda az çok başarılı olmamın sebebi, malzeme temelli bir konstrüksiyon hocası olmamdan kaynaklanıyor. Tasarıma hevesim var ve hâlâ tasarım işleriyle ilgilenmeyi seviyorum. Üç yıl önce PTT’de bir motor kazası görmüştüm ve çocuklar motorla gezmesinler diye özel bir elektrikli araç tasarladım. 120 kilometre, şarj ile gidebilen elektrikli bir araçtı. Fakat bunu ticarileştirmedim.

Teknopark İstanbul hikayeniz, Bilim ve Teknoloji Kurulu’nda yer almanız ile mi başlıyor?

Teknopark İstanbul’da bir ofisim vardı. Aslında kuruluşundan beri de bildiğim bir yerdir. Teknopark İstanbul’un oluşturduğu ekosistem şu anda gurur verici bir noktada. Havaalanına yakın bir konumda olduğu için yılda 100 milyona yakın insan görüyor, bu sebeple oldukça avantajlı. Adeta Doğu’nun cazibe ve bilim merkezi. Rahmetli Turgut Özal’ın hayalini kurduğu yer, burada şekilleniyor. Teknopark İstanbul yüksek teknoloji merkezi olduğu kadar finansın da ağırlıkta olduğu bir merkez olmayı önemsiyor. Bu konuyla ilgili de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve sektörün gerçekten nefes aldığı yer olsun istiyoruz.

Buradaki firmaların yetkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanımızda inanılmaz bir keşif ve icat arzusu var. Sadece burada değil, özellikle küçük sanayi sitelerinde de her imalatçı, bir şeyi imal ettikten sonra daha farklı ve yeni bir şey yapmanın yolunu arıyor. Türkiye’deki ekosistemin, Ar-Ge veya inovasyon fikirlerini ticarileştirme sürecinde eksikliği var. Böyle olunca da projeler hayata geçemiyor. Teknopark İstanbul’un içerisinde birçok teknoparkta olmayan yetkinlikler var. Aslında burası bir ölçüde teknoparklar merkezi gibi. Denizciliğe baktığınız zaman burası bir mükemmeliyetçilik merkezi, denizcilik kümelenmesi bulunuyor. Savunma sanayi sektöründe faaliyet gösteren vakıf şirketlerimizin biri hariç hepsi teknoparkımız içinde yer alıyor. Kompozit malzemede de iyi bir mükemmeliyet merkezine sahibiz.

Geliştirilmesi gereken alanlarımız da var ama elektrik elektronikte, endüstriyel otomasyon yazılımında ve siber güvenlik alanlarında çok iyiyiz. Artık hedefimiz, burada gelişen Ar-Ge faaliyetlerini ticarileştirmek. Bu konuda bazı projelerimiz olacak.

Ticarileştirme girişimcilerin mi yoksa Türkiye’deki yatırımcıların mı bir eksikliği?

Bence bu bir ekosistem problemi. Çarpanı olan bir konu. Yatırımcı aslında iyi yatırım yapmak için fırsat kolluyor. Ülkede çok kısa süreli, geri dönüşlü yatırımlara yöneliş var. Bu konuda sabırlı değiller çünkü Türkiye’de kaynak darlığı var. Bununla ilgili çözümler geliştikçe, daha uzun vadeli yatırımlara daha büyük bir cesaretle girilecek. Türkiye’de yenilikçi faaliyetlerin iyi noktada olduğunu söyleyebilirim. Oldukça becerikli mühendislerimiz var ama ulaştıkları ürünlere ve yeniliklere ticari bir ivme katamıyoruz veya kattığımız ivme yeterli gelmiyor. Herkes geliştirdiği ürünü iç piyasa veya dış piyasaya satmak istiyor. O konuda Teknopark İstanbul olarak biz de elimizden geleni yapıyoruz, belki de en iyisiyiz ama ben şahsen daha ileri çözümler arıyorum.

Bu çözümlerden biraz bahsedebilir misiniz?

Bu bir takım işi ve bu yüzden ekosistemin önemini belirttim. Bankacılar, yatırımcılar ve start-upları bir platformda buluşturup BIST sermayesi ile de destekleyip pazara çıkarmak gerekir. Ürün geliştirilse dahi bazı ürünlerde belge alınamayabiliyor. Belge almak özellikle havacılık endüstrisinde oldukça maliyetli. Biz her alanda çözüm üretmeye çalışacağız. İzleyeceğim yol haritasıyla ilgili şimdilik bu kadar bilgi vermiş olayım.

Özgün tasarımlara imza atmış biri olarak yerli imkanlarla yapılan milli gemi, helikopter ve tanklar için neler söylersiniz?

Buna ilave yapayım; bizim milli trenlerimiz de yapılıyor ve yerli motorlar geliştiriliyor. Burası demir yolu araçlarının da cazibe merkezi. Şu anda Türkiye Vagon Sanayii bizden yer aldı. Ar-Ge mühendislerini burada güçlendirecek. Devlet Demir yolları da buraya gelme niyetinde. Raylı sistemlerde özellikle sinyalizasyon ve elektrik traksiyonu konusunda çözüm olacağımızı düşünüyorum. Zaten raylı sistemlerin bu iki bileşeni, teknolojinin kendisidir. Burası sadece havacılık ya da denizcilik için değil, demir yolu için de bir çözüm merkezi olacak. Çünkü bir hızlı trenin aerodinamiğine baktığınızda uçakla aynı. Benzer mühendisler tasarlıyor. Bu nedenle ekosistemi burası.

Teknopark İstanbul biraz savunma sanayii özelinde bir teknopark olarak konumlanmış durumda ve sektör de oldukça hızlı bir büyüme yaşıyor. Sizce Teknopark İstanbul, gelecekte nerede olacak ve firmalara, girişimcilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Teknopark İstanbul’u sadece savunma sanayi ile yalınlaştırmak istemiyorum. Burayı yüksek teknolojinin üretim merkezi olarak düşünmek lazım. Bizim misyonumuz da bu olmalı. Kilit sektörler buraya geldikçe Türkiye’nin kalkınmasına doğrudan ve dolaylı olarak katkı sunmuş oluruz. Burası yüksek teknoloji merkezidir. Önemli olan kim ne üretirse üretsin, bilgiyi bizden alsın ve biz bilgi merkezi olalım, amacımız bu olmalı diye düşünüyorum.

Teknopark İstanbul çok özel bir yer. Gelecek dönemde sektördekilere yönelik toplantılar yapmayı arzu ediyorum. Sadece sorunlarını dinlemek için değil, ürünlerini ticarileştirmek konusunda da onlardan görüş toplayacağım. İç ve dış pazar entegrasyonunda ürettikleri ürün daha hızlı nasıl ticarileşebilir bu konulara yöneleceğim.

Güzel teknolojilere sahip olabilirsiniz ancak pazar penetrasyonunuz yoksa teknolojiniz gelişemez. En büyük temennim, buradaki kuruluşlarımıza öncülük etmek. Onların teknolojik ve Ar-Ge başarılarını ticarileştirerek taçlandırmaya katkı sağlamak istiyorum. En önemli misyonum bu olacak.

Son olarak firma ve girişimcileri birer kahraman olarak görüyorum. Sanayicilerimiz de aynı şekilde ancak firma ve girişimciler daha az kaynakla daha üretken konumdalar.

 

Gençlere bir kitap önermek isteseniz bu kitap hangisi olurdu?

Günlük yaşamımız artık bilgisayarlar önünde geçiyor farkındayım ama kitap okuma alışkanlığının sürdürülmesini istiyorum. Genç arkadaşlarıma, sanat ve tarihle ilgili kitaplar okumalarını öneriyorum. Tecrübeli insanların nasihatleri ve tavsiyelerine baktıklarında daha fazla bilgi sahibi olacaklarını düşünüyorum. Mesleki olarak da verebileceğim tavsiye, çok kitap değil, az kitabı çok okumak yönünde. Örneğin dünyada referans kabul edilen kitaplar okunmalı. Eğer aerodinamik hesabı yapacaksa Alman bilim adamı Schlichting’in "Sınır Tabaka Teorisi" adlı kitabını okumalılar. Termodinamikle ilgileniyorsa 10 tane termodinamik kitabı okumak yerine, Nikolay Lobaçevskiy, T.S. Eliot gibi kişilerin referans kitaplarını okuyabilirler. Nejat Türkdoğan, Mustafa Arpacı gibi yazarların referans kitapları da mutlaka okunmalı.

Gençlere izlemesini tavsiye ettiğiniz bir film ve belgesel var mıdır?

Tek bir film önermeyeceğim. Şahsen, içeriğinde bilgi olan filmleri izlemeyi tercih ederim. Biyografi ve tarihi filmleri daha çok izliyorum.

Hiç unutamadığınız veya sık sık kullandığınız anlamlı bir söz var mıdır?

Babamın dayısı bir gün elimi tuttu ve bana: “Oğlum hayatta her şeyin hurdası var ama ilmin hurdası yok, o yüzden öğren” demişti. Bunu hiç unutmam. Öğrenmenin yaşı yoktur.

Bugünkü çağda başarıya giden yol sizce nereden geçiyor?

Bu soruyu kime sorarsanız aynı şeyi söyler. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Ben farklı bir cevap vereceğim. Biz zamanı kullanmayı bilmiyoruz. Başarı ve hayatın temeli zamanı kullanmaya bağlıdır. İnsan için gerçekten zamandan önemli bir sermaye yok ama birçoğumuz bunun farkında değil. Çok ünlü bir büyüğümüzün meşhur bir sözü var: “Benim hayatım boyunca yaptığım ilmin bir cümleyle özeti varsa, o da hayatın kendisi zamanı kullanmaktır” demiş. Zamanımızı doğru kullanırsak, her şeyi daha iyi öğreniriz ve israf etmeyiz.