Savunma sanayiinin değişen perspektifi Savunma sanayiinin değişen perspektifi

Savunma sanayiinin değişen perspektifi

Savunma sanayiinin değişen perspektifi

27/01/2021 10:25

Bağımlı partnerlikten küresel oyun kuruculuğa: Savunma sanayiinin değişen perspektifi
BU HABERİ
PAYLAŞ

Teknopark İstanbul tarafından 3 ayda bir yayımlanan "Target" dergisinin 9. sayısında, Türkiye'nin savunma sanayiinde son zamanlardaki gelişimi ile ilgili bir yazıya yer veriliyor.

Target dergisinin 9. sayısına, mobil uygulamamızın dergi bölümünden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

Dergide yer alan “Bağımlı Partnerlikten Küresel Oyun Kuruculuğa: Savunma Sanayiinin Değişen Perspektifi” başlıklı yazıyı, takipçilerimize sunuyoruz:

BAĞIMLI PARTNERLİKTEN KÜRESEL OYUN KURUCULUĞA: SAVUNMA SANAYİİNİN DEĞİŞEN PERSPEKTİFİ

Türk savunma sanayiinin yaklaşık son 20 yıl içinde kat ettiği mesafe, bölgesel ve küresel ölçekte giderek daha fazla söz sahibi olmasını sağlıyor. Altyapısı, kabiliyetleri ve kullandığı teknoloji sayesinde ürün ve çözümlerine her geçen gün yenisini ekleyen Türk savunma sanayiinin temel hedefi "tam bağımsız Türkiye" inşa etmek.

Türkiye, bulunduğu coğrafyanın kritikliği ile beraber birçok farklı etkenden dolayı güçlü ve bağımsız bir savunma sanayiine sahip olmak zorunda. Bir ülkenin milli olarak ürettiği her donanım ve teçhizatın diğer ülkelere karşı bağımlılığı azaltmasının yanında ülke ekonomisine katkı sunması, diğer sektörlerin gelişimine ön ayak olması ve ülkenin global arenada itibar kazanması gibi yararları da bulunuyor. Tüm bunlar doğrultusunda Türkiye, yaklaşık 20 yıldır başlattığı Milli Teknoloji Hamlesi ile yerli ve milli olma adımları doğrultusunda, savunma sanayiinde ciddi bir ilerleme kaydetti ve dünyanın önde gelen savunma sanayiileri arasına yerleşti; ürün ithal eden bir oluşumdan, ihraç eden bir sisteme geçiş yaptı. Güvenlik güçlerinin aktörleri, devletin de sağladığı teşvik ve olanaklarla, küresel pazarda daha rekabetçi olmak ve sürdürülebilir bir başarı kaydetmek adına ileri teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarını artırdı. Sektör, yakaladığı benzersiz uyum ve iş birliğinin içine son yıllarda üniversiteleri ve start-up’ları da dahil ederek daha çevik bir ekosistem oluşturdu. Millileşme hamlesinin en önemli ayaklarından biri olarak görülen genç zihin ve girişimcilerin çemberin içine dahil edilmesi için yapılan etkinlik, eğitim ve çağrıların sayısı da her geçen gün artıyor.

Son yıllarda savunma alanında otonom bir yol izleyen Türkiye, 2002 yılında savunma ihtiyacının yalnızca yüzde 24’ünü yerli imkanlarla karşılayabilirken, bugün itibarıyla bu oran yüzde 70’e çıkmış durumda. Türkiye’nin elde ettiği bu başarıda, uzun yıllardır var olan yaptırımlar, yakın coğrafyanın her daim “sıcak” olması ve ürünlerin ülkeye getirilmesinin ekonomik olarak maliyetli olması da önemli etkenler. Bunlar, bir yandan savunmada dışa bağımlılıktan yüksek oranda kurtulmayı sağlarken diğer yandan uluslararası pazarda Türkiye’nin önünü açtı. Ve bugün gelinen noktada, “tam bağımsız Türkiye” hedefi ile yola devam edilirken, büyük resimdeki amacı ise teknoloji ve savunma ürünleri ithal eden değil, pazarlayan bir Türkiye oluşturuyor.

Elbette, savunma ve havacılık sanayilerini siyasetin enstrümanlarından ayıramamak da Türkiye’nin bu alanlarda elde ettiği takdir edilesi başarının bir parçası. Ülkenin savunma ve havacılıkta kendine yeter bir noktaya gelmesinde, ambargo ve benzeri deneyimlerin kolektif hafızada bıraktığı ulusal izler de yer ediniyor. Tüm bu bileşenler de Türkiye’nin dış politikada değişim ve dönüşüm geçirmesini sağladı.

Cumhuriyet’in varlığından bu yana ele aldığımızda, Türkiye’nin savunma endüstrisindeki değişim ve ilerleyişini; yeni devletin kendi ayakları üzerinde durma çabası, batıya dönük çizilen yol ve bu doğrultuda ulusal güvenlik sisteminin oluşturulması girişimleri, sonrasında batıdaki varlığın ve rolün sorgulanması, savunma bürokrasi mekanizması, ekonomik ve sınai gelişmeler gibi pek çok iç ve dış dinamik tetikledi, etkiledi.

ÜLKE GÜVENLİĞİNE GİDEN YOL BAĞIMSIZLAŞMADAN GEÇİYOR

Osmanlı İmparatorluğu’ndan idare eder bir üretim ve sanayi altyapısı devralan Cumhuriyet’in ilk yıllarında, savunma ve havacılık alanında pek çok girişim başlatıldı ve sıfırdan artıya geçilmesi adına start verildi. Devletin yanında özel sektörün de katkı sunduğu 1923-1950 yılları arası dönemde, Türk Hava Kurumu (THK), Tayyare ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) gibi kurumlar tarafından pek çok proje hayata geçirildi ancak ne var ki, özel girişim tarafından başlatılan projelerin büyük bir kısmı başarısız oldu. 1930’lu yıllarda bir ivmelenme başlasa da II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle yeniden düşüşe geçildi. Ülke, teçhizat ve donanımını ABD’den temin etmeye başladı. Bu yeni nesil silahlar, Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinin modern ürünlerle güncellenmesini sağladı. 12 Temmuz 1947 tarihinde ABD ile imzalanan askeri yardım anlaşması, Türkiye’nin savunma sanayii ve ulusal güvenlik mekanizması için önemli bir mihenk taşı. Ülke, teçhizat ve donanımını ABD’den temin etmeye başladı. Bununla beraber anlaşmanın dördüncü maddesi şöyle diyordu: "Türkiye, ABD’nin izni olmadan kendisinden temin edilen hiçbir silah ve ürünü herhangi bir harekatta kullanamayacak." Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesi ile donatım, eğitim ve doktrinler, NATO ülkelerinki ile entegre edildi. Bu durum bir yandan Türkiye’nin savunma anlamında elini güçlendirirken diğer yandan yerli savunma sanayiine yönelik atılan adımların da durmasına sebep oldu. NATO üyeliği sonrasında Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü'ne bağlı tüm tesisler Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na (MKEK) devredildi. Aynı şekilde Türk Hava Kurumu uçak fabrikası da MKEK bünyesine alındı ve daha sonra tekstil fabrikası olarak hizmet vermeye başladı. Askeri ekipman ve donatımın büyük oranda ABD tarafından sağlanması ile yurt içinde üretim ve bakım faaliyetleri neredeyse tamamen durdu.

Tarih 1964’ü gösterdiğinde Kıbrıs’ta yaşanan olaylar üzerine bölgede garantörlerden biri olan Türkiye’nin müdahalesi gündeme geldi ancak ABD ile yapılmış olan anlaşma, bunu engelliyordu. Bu durum, her şeyden önce Türkiye'ye ve sanayisine ulusal çıkarların korunması noktasında dışa bağımlılığın neden en aza indirilmesi gerektiğini sert bir şekilde hatırlattı. Ve harekatın sonrasında peşi sıra yerlileşme hamleleri devreye alındı: 1970’te Hava Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı, 1972’de Deniz Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı ve 1974’te de Kara Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı kuruldu. 1973’te Türk Uçak Sanayii A.Ş. (TUSAŞ), 1975 yılında ASELSAN gibi şirketler kuruldu. “Kendi Uçağını Kendin Yap” kampanyası başlatılarak, toplumda da farkındalık oluşturulmaya çalışıldı, destek talep edildi.

Savunma sanayiinin yerlileşmesine giden yolda bir hazırlık dönemi olarak kabul edilebilecek bu dönemde, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra ABD, Türkiye’ye yaklaşık dört yıllık bir silah ambargosu uyguladı.

Bu ambargo, ABD menşeli ürünlerde yedek parça, bakım onarım, lojistik gibi sıkıntıların yaşanmasına sebep oldu. Buna siyasi ve ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar da eklenince sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelişim sağlanamadı, altyapıya yeterli destek verilemedi, geliştirilemedi. 1985 yılı ile “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (SAGEB) kurulması, savunma sanayii için bir başka dönüm noktası oldu. 1989 senesinde Savunma Sanayii Müsteşarlığı olan kurum, TSK’nın modernizasyon sürecinde ve sanayinin geliştirilmesinde ana yüklenici oldu.

Müsteşarlık ile beraber, F-16 üretim projesi, zırhlı muharebe aracı, HF-SSB telsiz projesi gibi çalışmaları hayata geçiren yerli savunma sanayii, bu ikinci üretim döneminde daha kararlı olacağını gösterdi. F-16 projesi kapsamında TUSAŞ ile General Dynamics ortaklığında TUSAŞ Aerospace Industries (TAI) uçak üretim, TUSAŞ ile General Electric ortaklığında TUSAŞ Engine Industries (TEI), Nurol ile FMC ortaklığında FMC Nurol Savunma Sanayii (FNSS) gibi şirketlerin kurulması ile özel sektör ve uluslararası iş birliğine açık bir sanayi modeli oluşturuldu. 1985’ten 2000’lere kadar geçen bu dönemde, savunma sanayii hem altyapısını geliştirme imkanı buldu hem de montaj, üretim alanındaki kabiliyetlerini ve insan sermayesini geliştirdi. Bazı yerli ve özgün sistem ve ürünler üretildi. 1990’lardan itibarense ulusal savunma sanayii, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı bünyesinde kurulan ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ, TAI gibi şirketlerin tepede yer aldığı bir yapılanma oluşturdu. Bu firmaların ana yüklenici; KOBİ ve start-up’ların ise tedarikçi olduğu bir model oluşturuldu.

1970’lerde yaşanan ambargo ve yaptırımlar sonrası zorunlu olarak kurulan bu firmalar, bugün dünyanın önde gelen savunma firmaları arasında yer alıyor. Her sene yayınlanan “DefenseNews Top 100” listesinde ASELSAN, TUSAŞ, STM, BMC, FNSS ve ROKETSAN senelerdir istikrarlı bir şekilde büyürken, HAVELSAN da bu yıl giriş yaptı.

ANA YÜKLENİCİLERİN YERLİ OLDUĞU PROJELER DÖNEMİ

T.C. Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, SSB’nin 35. yıl dönümü töreninde yaptığı konuşmada, 2004 yılını savunma sanayii için şöyle tarif etti: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, 14 Mayıs 2004 tarihinde yapılan Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısı ile beraber bu tarih, yerli ve milli projelerin hayata geçmesi açısından bir dönüm noktası oldu.” O tarihe dek muharebe tankı, İHA ve taarruz helikopteri gibi kritik ürünler, yabancı lisans altında üretilirken, bu anlayış 2004 ile terk edildi ve ulusal şirketlerin ana yükleniciliğinde yeni bir üretim anlayışına geçildi. Bu yeni stratejinin ilk etaptaki en önemli çıktıları arasında Altay tankı, Atak helikopteri ve milli gemi MilGem bulunuyor.

2004’ten 2016 yılına kadar olan dönemde önemli birleşme ve satın almaların da gerçekleşmesi ile yerli firmalar hem Ar-Ge ve bilgi birikimlerini artırdı hem de altyapının daha da sağlamlaşmasını ve ekosisteme yeni firmaların katılabilmesini sağladı. Yerli firmalar, ana yüklenici rolünde özgün tasarımlar içeren modellere imza attı. Yerli projelerin sayısı hızla çoğaldı. 2000’li yıllarda ekonomik anlamda yaşanan gelişmelerle, savunma sanayii alanına daha fazla kaynak aktarımı yapıldı. Bu da alt yüklenici firma sayısını, istihdamı, Ar-Ge’yi ve üretim miktarını artırdı. Sektörün hızlı gelişimi pek çok yatırımcı ve girişimciye güven verdi. Ekosistemin çapı genişlemeye başladı.

2010’lu yılların ortasıyla beraber, sektör yeniden hareketlenmeye başladı. Üretilen ana platformlarda tasarım ve mühendislik büyük ölçüde yerlileşmişti ama motor, elektronikler, ara aksamlar gibi ürünü var eden bileşenler hâlâ ithal ediliyordu. Bu dönemden itibaren bu kritik teknolojilerin de yerli imkanlarla geliştirilmesi için çalışmalar başladı. Dolayısıyla endüstrinin bu tabana yayılma amacı, beraberinde KOBİ, kümelenme ve teknoparkları öne çıkarır oldu.

15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi sonrasında, 2018 yılında, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Savunma Sanayii Başkanlığı olarak dönüştürüldü ve Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. Bu değişiklik ile devlet, savunmaya verdiği önemi bir kez daha göstermiş oldu.

Son birkaç yıl içinde yakın coğrafya ve Orta Doğu’da yaşanan hareketlilik ise savunma sanayiinin üretmiş olduğu ürün ve çözümlerin ne gibi işlevlere sahip olduğunu görebileceği bir test alanına dönüştü. Ürünlerin hız, kapasite, kalite ve işlerlikleri denendi. Bu sistemlerin nasıl daha yenilikçi ve teknolojik olabileceği üzerine düşünüldü. Yeni çalışma ve projeler bu yönde evrildi.

2010’ların ortalarından itibaren, savunma sanayii ortaya koyduğu bu başarının sürdürülebilir olması adına da sıkı bir disipline girdi. Sektör; yedek parça üretimi, bakım onarım gibi konuların yanında kalifiye insan kaynağının oluşması için eğitim, ileri mühendislik ve modernizasyon konularına da eğildi. Bürokrasi-sanayiakademi iş birliklerine ağırlık verildi.

Bu son beş yıl, aynı zamanda Türk savunma endüstrisinin yurt dışı pazarda ağırlık gösterdiği bir süreç oldu. Sektör, gelişmiş ülke sanayileriyle rekabet edebilir düzeydeki gelişimini önemli bir ekonomik kazanca dönüştürdü. Savunma ve Havacılık Sanayii İhracatçıları Birliği’nin verilerine göre, savunma endüstrisinin ihracatı son beş yılda iki katına çıktı. Katar, Somali, Libya, Azerbaycan ve Pakistan önemli askeri iş birlikleri yaptığımız ülkeler olarak ön plana çıkıyor. Son dönemde iş birliğimizin ciddi seviyeye taşındığı bir diğer ülke de Ukrayna oldu. Bunun yanında Almanya, ABD, Malezya, Suudi Arabistan, Hindistan, İngiltere, Tunus, Türkmenistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de ihracat ve iş birliği gerçekleştirilen ülkeler arasında yer alıyor.

Türkiye’nin sahada çeşitli operasyonlarda kullandığı savunma sanayii ürünlerinin sağladığı başarılar, son dönemde farklı ülkelerin savunma karar vericilerinin de ilgisini çekmeye başladı. Son yıllarda artan heyet ziyaretleri de yakın zamanda yeni satış ve iş birliklerinin oluşabileceğini gösteriyor.

2020’NİN İLK 9 AYINDA İHRACAT 1,5 MİLYAR DOLAR OLDU

Türk savunma sanayisi her yıl yükselmeye devam eden bir grafik çiziyor. SASAD rakamlarına göre; 2018’de 2 milyar 188 milyon 550 bin dolar olan savunma sanayii ihracatı 2019’da yüzde 40,21 artışla 3 milyar 68 milyon dolar oldu. Tüm ülkelerin ekonomilerinin ciddi zarar görmesine neden olan pandeminin yaşandığı 2020 yılının ilk dokuz ayı boyunca toplam 1 milyar 521 milyon 396 bin dolar değerinde ihracat gerçekleştirildi. TİM'in rakamlarına göre ise ilk 11 ayda 2 milyar dolar ihracat yapıldı. 2020 yılına da oldukça iyi rakamlarla başlayan Türk savunma sanayii ihracatı 1 Ocak-29 Şubat 2020 tarihleri arasında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5’lik artış göstererek 348 milyon 697 bin dolar oldu. 2019 yılının aynı döneminde sektörün ihracatı 332 milyon 155 bin dolarak olarak gerçekleşmişti. 2020 yılının eylül ayı boyunca gerçekleştirilen toplam ihracat ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 80 artış göstererek 281 milyon 582 bin dolar oldu. Türkiye’nin bu başarılı performansını 2021’de de devam ettirmesi bekleniyor.

Bu tablonun çarpan etkisi düşünüldüğünde yapılan ihracata farklı sektörlerden de yüzlerce sanayicinin katkısı olduğu görülebiliyor. SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş, ihracat rakamlarındaki artışın aynı zamanda cari açığın azaltılmasında da önemli oranda rol oynadığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Yüksek teknolojinin hakim olduğu savunma sanayii katma değeri en yüksek sektörlerin başında geliyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, son beş yıldır ihracat kilogram değerini en fazla artıran sektör, yüzde 104’lük artış ve 50,55 dolar değer ile savunma sanayii oldu. Türkiye’nin cari açığının kapanmasının yolu, yerlileştirme oranlarının artması ve katma değeri yüksek ürünlerin ihracatından geçiyor. Stratejik olarak hayati önem taşıyan savunma sanayii de son yıllarda izlenen politikalarla buna önemli oranda katkı sağlıyor.”

T.C. SAVUNMA SANAYİİ BAŞKANI PROF. DR. İSMAİL DEMİR "HEDEFİMİZ SAVUNMA SANAYİİNDE TAM BAĞIMSIZLIK"

Silahlı kuvvetlerin ve orduya bağlı diğer kurum ve makamların modernizasyonunun sağlanması, yerli savunma sanayiinin geliştirilip Türkiye’nin dışa bağımlı bir yapıdan kendi kendine yeten bir dönüşüm içine girmesinde yürüttüğü projelerle en büyük paylardan birine sahip olan T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), bu sene 35. yılını kutladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın da katılımıyla 7 Kasım 2020 tarihinde düzenlenen törende konuşan SSB Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, SSB’nin harp endüstrisinin vücut bulmuş hali olduğunu söyledi.

Başkanlığın koordinasyonunda, vakıf şirketlerinden özel sektöre, KOBİ’lerden araştırma merkezlerine, üniversitelerden teknoparklara kadar geniş bir ekosistemin güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyduğu sistemleri ürettiğini kaydeden Başkan Demir, Türk savunma sanayisinin, güçlü altyapısı sayesinde istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ettiğinin altını çizdi. Savunma sanayisinin, son yıllardaki atılımıyla platform ve silah sistemlerinin tasarımı, geliştirmesi ve üretilmesinde belli bir seviyeye geldiğini dile getiren Demir, “Bazı alanlarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biriyiz, bazı alanlarda rekabetçi ürünler geliştiriyoruz. Ancak bizim hedefimiz, savunma sanayisinde tam bağımsızlık. Yani kritik ve stratejik ne teknoloji varsa, onu kazanmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Nitelikli insan kaynağını geliştirmek için çeşitli projeler yürüttüklerini ve Ar-Ge’ye aktardıkları kaynağın her geçen gün arttığını da dile getiren Demir, sözlerini şöyle tamamladı: “Ülke güvenliği için kara, hava, deniz ve uzay ile siber alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Artık farklı bir seviyeye geçtiğimiz bu dönemde, Savunma Sanayii Başkanlığı çalışanlarına daha fazla görev düşüyor. Bundan sonra hiçbir engele takılmadan, tüm engelleri yıka yıka çalışmalarımızı hızlandıracağız.”