Savunma sanayii tarihi üzerine yapılan bir doktoranın hikayesi (röportaj) Savunma sanayii tarihi üzerine yapılan bir doktoranın hikayesi (röportaj)

Savunma sanayii tarihi üzerine yapılan bir doktoranın hikayesi (röportaj)

Savunma sanayii tarihi üzerine yapılan bir doktoranın hikayesi (röportaj)


10/01/2020 11:00

Dr. Naci Yorulmaz, savunma sanayii tarihi üzerine yaptığı doktorasını anlattı.
BU HABERİ
PAYLAŞ

II. Abdülhamid dönemi Osmanlı-Almanya silah ticareti üzerine doktora yapan ve bu konuyu detaylarıyla anlattığı "Büyük Savaşın Kara Kutusu" isimli kitabı kaleme alan Dr. Naci Yorulmaz, doktora sürecini  Savunma Sanayii Dergilik'e anlattı.

Yorulmaz, doktora tezi sürecini şu sözlerle anlattı:

"Marmara İktisat mezunuyum. Daha sonra Almanya’da iktisat tarihi alanında eğitim aldım. II. Abdülhamid dönemi Osmanlı-Almanya silah ticareti konusuna Almanya’da başladım. Daha sonra doktora hocamın Almanya’yı terk etmesiyle biz de yeni bir doktora hocası ve doktora yapabileceğim üniversite bulmak gayesiyle başka üniversitelere başvuru yaptık. İngiltere ve Amerika’dan kabuller aldım.

İngiltere’ye gittim. İngiltere’de Birmingham Üniversitesinde Profesör Rhoads Murphey’in yanında, iyi bir Osmanlı askeri tarihçisidir, doktorama başladım. Daha sonra Amerika’da Seattle ve Stanford üniversitelerinde post-doktora yaptım. O dönemde Seattle’da hem doktora konumun genişletilmesi hem de farklı konularda, özellikle uluslararası ilişkiler konularında, çalışmalar yaptık.

 Almanya-Osmanlı silah ticareti

Stanford Üniversitesinde Latin Amerika kürsüsündeydim. O dönemde, doktora zamanında çalışmış olduğum Almanya-Osmanlı silah ticareti, savunma sanayii anlaşmalarının Almanya açısından bir pilot uygulama olduğunu tabiri caizse keşfetmiştim. O pilot uygulamanın bir benzerini uygulamış olduğu Latin Amerika ülkelerinde araştırma yapmak üzere Latin Amerika kürsüsünden kabul adım. Meksika, Şili, Peru gibi Latin Amerika ülkelerindeki Alman askeri nüfuzunu ve Alman savunma sanayisinin güçlü temsilcilerinin yaptığı faaliyetleri Şili’de vs. okuma şansımız oldu.

Özellikle kullandığımız kaynakların orijinalliği, sorduğumuz sorular açısından değerlendirmeler yapıldı. Bu da bizim için çok önemliydi, tabii doktora öğrencisinin nihayetinde duymak isteyeceği şeylerdi. Fakat esas olan şey, kullandığımız kaynakların, arşiv kaynaklarının kıymetli olduğunu ve bu kaynakların tarih yazıcılığında asıl unsur olduğunu belgelemiş olduk, kanıtlamış olduk. Çünkü belgeler bizi bir yerden bir yere götürdü. Doktora tezi de bu çerçevede oluşmuş oldu.

Arşiv belgelerine baktığınızda karşınıza sürekli Krupp ismi çıkıyordu

Bir iktisat tarihçisiydim ben. İktisat tarihini bitirdikten sonra doktora konusunda Almanya’da o dönemde bulunmam hasebiyle, Almanya-Osmanlı iktisadi ilişkilerini incelemeyi genel anlamda bir alan olarak seçtim. Özellikle savunma sanayisi boş alandı. 

Almanya ile Osmanlı’nın ilişkilerini incelediğiniz o tarihlerde, özellikle 1870’lerden sonra, 80’lerden sonraki, Sultanahmet’teydi o zaman arşivler, o arşiv belgelerine baktığınızda karşınıza sürekli Krupp ismi çıkıyordu. Krupp bir savunma firması, bir silah firması, top firması. Ve boş bir alandı, o alanda hiçbir çalışma dahi yapılmamıştı.

Ben de iktisadi ilişkilerin içerisinde savunma anlaşmalarının, silah satışlarının yeri nedir sorusunu kendime soru olarak seçmiştim. Yalnız işin içine girince ve arşivi, tozlu raflardaki belgeleri tek tek karıştırınca, savunma sanayii mevzubahis olunca, çok farklı dinamiklerin devreye girdiğini görmüş olduk ve bu da bizi özellikle doktora tezini çalışırken artık bir iktisat tarihi çalışmasından daha çok bir diplomasi tarihine, askeri tarihe, kişisel ilişki tarihine vs. kaydırdı.

Benim tezimi arşiv belgeleri yazdı

Burada da esas olan şey, arşiv belgelerinin bizzat kendileriydi. Çünkü benim bir tezim vardı, o teze destek sağlayacak arşiv belgesi aramadım; ben arşiv belgelerini buldum, arşiv belgelerinden yola çıkarak bir tez ortaya koydum. Yani benim tezimi arşiv belgeleri yazdı aslında.

Ben arşiv belgelerini savunmayı düşündüğüm herhangi bir tezin destekleyicisi olarak okumadım. O anlamda arşivcilik anlamında ve arşiv belgelerine dayalı tarihçilik anlamında ben yaptığım işin arşive saygı anlamında önemli olduğuna inandım.

Hiç unutmuyorum, arşiv belgelerinde özellikle Alman arşiv belgelerinde gördüğüm bir şifre yazısı vardı. O şifre yazısında Osmanlı İmparatorluğu’nda, payitahtta, Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nda görevli Ragıp Bey’in kod ismi olarak Robert olarak kodlandığını, Robert’in de özellikle saraydaki bilgilerin Alman savunma firmalarına ve Alman makamlarına aktarılmasındaki o etkin vazifesini, etkin duruşunu görünce heyecanlanmıştım. Yani Robert’le Ragıp’ın aynı kişiler olduğunu gördüğüm, fark ettiğim o belgeyi okuduğum gün geceleyin sevinçten uyuyamamıştım.