Savaş endüstrisi nasıl kurulur? Savaş endüstrisi nasıl kurulur?

Savaş endüstrisi nasıl kurulur?

Savaş endüstrisi nasıl kurulur?

09/02/2021 13:30

Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Türk basınında milli savunma sanayii yazı dizisi 6. bölüm
BU HABERİ
PAYLAŞ

"Kıbrıs Barış Harekatı’ndan Sonra Türk Basınında Milli Savunma Sanayii" yazı dizisinin 6. bölümü:

SAVAŞ ENDÜSTRİSİ NASIL KURULUR?

Türkiye'de askeri bir tehditle, ulusal bir tehlikeyle veya 25 yılı aşan bir süreden beri devam eden askeri yardımların kesilme olasılığıyla karşılaşıldığı zaman, hemen akla gelen ve tartışma alanına sürülen konu “Savaş Endüstrisi”dir.

Bu konuda genel istek olumludur. Ancak, bugüne kadar da büyük çapta bir savaş endüstrisi kurulamamıştır. Türkiye, bir kısım hafif silâhını, cephanesini, araçlarını, gemilerini yapma gücüne, tecrübesine ve kaynaklarına sahiptir ve yapmaktadır. Ancak, bunlar bugünün ileri silâh teknolojisine geçişte istenileni vermekten de henüz uzaktır.

Kurulması istenilen endüstri, tank ve öteki kara araçları, savaş uçakları ve gemileri gibi büyük ünite silah taşıyıcı araçlar, bunları sevk eden makina ve motorlar, bunların taşıdığı en ileri silâhlar ve yine bunların mutlak ihtiyaç duydukları elektronik cihazlardır.

HERŞEYDEN ÖNCE

Bunları gerçekleştirebilmenin koşulları nedir?

Çok değişik faktörler içinde belirgin olanlar şunlardır:

1. Siyasal Karar: Bir ulusun, askerî gayretlerini arttırması için sadece ekonomik, teknolojik ve endüstriyel kaynak ve kabiliyetlere sahip olması yeterli değildir. Bunlarla birlikte askeri çabaları arttırmada siyasal karar ve uygulama gereklidir. Japonya, halen dünya ulusları arasında ulusal gelir itibarıyla dünyada üçüncü büyük devlettir. Fakat, ulusal gelirinden askerî sektöre kaynak ayırması %1'den azdır. Bu, çok düşük bir orandır. Nedeni, askerî gayretlerin anayasal bir sınırlamaya tâbi tutulmasından ileri gelmektedir. Oysa, Japonya'nın bugün eriştiği ekonomik ve teknolojik düzeyde ulusal gelirinden %5'lik bir kaynak ayırması, İngiltere, Fransa ve Batı Almanya'nın toplam gayretlerine eşit bir kabiliyet demektir. Japonya'nın bu ekonomik askeri potansiyelini savaş endüstrisine çevirebilmesi için ise siyasal karar yoktur. Bu itibarla, bir ulusun askeri gayretini arttırması, herşeyden önce, siyasal bir karara, istek ve azme bağlıdır.

Böyle bir karar olmadıkça araştırmalar, öneri ve dilekler boştur. Bu bakımdan peşinen çözümlenmesi gereken sorun askeri endüstri kurulması alanında neyi, ne zaman ve nasıl yapmak gerektiği hususunda siyasal kararın verilmesi ve ciddi bir planlama ile bunun saptanmasıdır.

Türkiye'de savaş endüstrisinin kurulması, bir silâh yarışması veya bölgesel güç dengesine olumsuz etki yapacak veya böyle nitelenebilecek bir faktör değildir. Bu hareket, mevcut silahlı kuvvetin dışardan beslenmesinden dolayı ortaya çıkan maddi ve manevî zorlukları yenmek, ekonomiyi genişletmek iş gücüne yeni alanlar açmak, teknolojik ilerleme olanağını sağlamak, dışarı fazla döviz akmasına engel olmaktır.

ULUSAL HEDEFLERE UYGUN OLMALI

2. Strateji ve Ulusal Askerî İhtiyaçların Saptanması: Her ülkenin dünyadaki ve bölgelerindeki askerî sorumlulukları, karşılaştıkları tehditlere, coğrafi mevkilerinden doğan şartlara, topoğrafik durumuna ve dış politika hedeflerine bağlıdır. Ulusal stratejinin ve ona yardımcı olan ittifak stratejilerinin ortaya getirdiği askerî ihtiyaçlar ve silâhlar da yukardaki faktörlerle ilgilidir.

Savaş endüstrisi, ulusal hedeflere uygun askerî ihtiyaçların, silâhların, araç ve gereçlerin saptanmasına; idame kabiliyetine daha uyan silâh ve araç tiplerinin geliştirilmesine olanak sağlar ve başka ulusların kendi amaçlarına ve koşullarına göre yaptıkları silâh ve araçların ulusal kullanma aksaklıklarının da ortadan kalkmasına yol açar.

3. Askerî Endüstriyel Kaynak Ayrılması: Ulusal ekonomiden askerî kesime kaynak ayrılması, her ulusun bu alandaki gelişmesi, endüstriyel ve teknolojik kabiliyet ve ilerleme düzeyi ile sınırlıdır. Türkiye de, kendi gelişme sınırları içinde kalarak bunu yapacaktır. Türkiye, nükleer bir devlet olmaya kararlıysa, kaynak ayrılması başkadır. Sadece, konvansiyonel bir güç ıslahı, gayret arttırımı yapacaksa karar ve uygulama yine başkadır.

Kaynak ayrılmasında askerî harcamalar, kamu harcamalarının bir parçası olduğuna göre bu kesimdeki bir artış, öteki kamu harcamalarına bir etki yapabilir ve o kesimde bir azalma görülebilir.

POTANSİYEL VAR

Kaynak ayrılması, tüketim maddelerine etkili olabilir ve birey başına tüketimde de bir azalma görülebilir. Ancak, bireysel tüketim, savaşta bile ulusal gelirin en büyük kesimini teşkil eder ve hiç bir zaman onun %50'sinden daha aşağı düşmez. İkinci Dünya Savaşı sonuçları bunu göstermektedir. Ancak, gelişen bir ekonomide bunların oranı sabit tutularak veya azaltma yapılmadan da kaynak sağlanabilir. Askeri kesime kaynak ayırma özel yatırımları olumsuz yönde etkilemez ve bu alandaki yatırım hızını da kesmez.

Büyüyen bir ekonomi bu gibi askeri gayretlerin arttırılmasına sağlam bir temeldir. Türkiye'de bu potansiyel vardır.

Askeri endüstride başlıca alıcı, devlet veya Silahlı Kuvvetlerdir. Endüstri, bu müşteriye ve bu müşterinin satın alma gücüne göre olacaktır. Üretim fazlası dış satışlar ayrı bir pazarlama, ayrı bir düşünce ve karardır. Askeri endüstri, iş alanlarının genişlemesine, iş gücünün artmasına, üretimin ıslah edilmesine, teknolojik gelişmelerin sürat kazanmasına yeni bir yan endüstrinin oluşmasına, işçi kalitesinin, iş, maharet ve denemesinin artmasına, atıl veya dışa kaçan beyin gücünün yurt içinde değerlendirilmesine olanak sağlar.

ULUSAL GELİR

4. Ulusal Gelirden Mali Kaynak Sağlanması: Ulusal gelirle askerî endüstri veya tümüyle askeri harcamalar arasında açık, mutlak bir ilişki yoktur. Birey başına ulusal geliri fazla olanın daha fazla askerî gayrette bulunması gereklidir diye bir kural, bir kıstas mevcut değildir. Örneğin, 1965 yılında Çin'in birey başına ulusal geliri Fransa'nın 1/20'si kadar olmakla beraber nükleer teknik alanında Fransa'dan daha ileri olabilmiştir. Ancak, genellikle birey başına ulusal gelir yüksekliği ekonomik ve teknolojik gelişme düzeyini gösteren bir işaret olduğundan, buna dayanılarak asker, silâh, araç ve gereçlerinin üretimine ve kullanma kabiliyetine bir ipucu da teşkil edebilir. Ulusal gelirin artması, üretim kapasitesinin artmasından doğar. Gelişen, artan üretim de askeri gayretlerin arttırılmasına olumlu bir katkıda bulunur. Bu itibarla, bir ülke ekonomisi bulunduğu düzeyden daha yüksek bir ekonomik düzeye ve özellikle endüstriyel bir gelişme düzeyine geçerse, kendi kaynaklarından yararlanarak çok karışık silah sistemlerini üretmek kabiliyetine de erişmiş olur. Bu suretle, büyüyen bir ekonomide, artan ulusal gelirde, bireysel tüketim ve kamu harcamalarında hissedilir fedakârlıklar yapılmaksızın askerî kesime daha fazla kaynak ayrılması mümkün olabilir. Örneğin, 100 milyarlık bir ulusal gelirin, yılda net %5 büyüme hızı ile geliştiğini ve bu ulusal gelirden %10 askeri harcamalara, %15 yatırımlara, %10 gayr-ı askeri kamu harcamalarına, %65 tüketime ayrıldığını kabul edelim. Gayr-ı askeri kamu harcamalarıyla tüketim harcamalarının beş yıl sabit tutulması ve yatırımların G. S. M. H.'nin artış oranına paralel normal artış seyrini izlemesi halinde, beş yıl sonunda askeri harcamalar için %300'lük bir kaynak meydana gelir. Başka bir deyişle, yılda %5 büyüme hızı olan 100 milyarlık bir ulusal gelirden ayrılan 10 milyarlık askeri harcama, ikinci yılda 14.25 milyara ve beş yıl sonra 33,5 milyara yükselebilir. Türkiye'nin 1970'ler içinde askeri harcamalara ulusal gelirden ayırdığı pay %4'den azdır. Burada da siyasal karar önemi bir kere daha belirlenmiş olmaktadır.

BEYİN GÜCÜ

Teknolojik Kapasite: Türkiye'de, günün savaş uçağını silâhlı kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu türlü elektronik gereçleri yapacak bir endüstri kapasitesi, teknolojik bilgi ve deney birikimi henüz yoktur. Muhribe kadar savaş gemisi yapmak olanağı ve deneyi vardır. Fakat, onun makinelerini, modern silâhlarını, elektronik cihazlarını yapacak bir endüstri mevcut değildir. Türlü maden yarı mamullerinde askeri endüstrinin istediği kalite düzeyine çıkılmamış, klasik tüketim maddelerine yeterli bir düzeyde kılınmıştır. Bunun aşılması için askeri endüstri bir zorlama meydana getirecek, araştırma ve geliştirme ihtiyacı bu yeni koşullarda yüksek düzeylere varma süreci içine girecektir. Fransa'nın nükleer alanda çalışması, onun nükleer bir güç olmasından çok, nükleer çağda, nükleer teknolojide ve onun getirdiği daha ileri teknik düzeylere ulaşma yarışında, ABD, İngiltere ve SSCB gibi bir bilim ve deneme düzeyini koruması ve bunu sağlama çabası ve azmi önemlidir. Türkiye için de askerî teknolojide gelişme, batı teknolojisine yaklaşma ve bölgesinde ileri gitme demektir. Bu sebeple, Türkiye'nin teknolojik alanda askeri endüstri ile kendi beyin gücüne istihdam olanağı açmakla birlikte dışardan teknik bilgi, gerekirse kontrol altında tutacağı bir sermaye temini yollarını araması da lâzımdır. “Kendi silahını kendin yap” sloganını tekrarlamak kolaydır. Ama yeterli teknik bilgi ve deney olmadan bağnaz düşüncelerle dışa kapalı kalarak herhangi bir sonuç elde etmek de olanaksızdır. Bu sadece, safça kendi kendini aldatmadır.

Askeri Endüstri Kesiminde Araştırma ve Geliştirme: Bilim adamı, mühendis ve teknisyen olarak, bu alandaki yetişmiş beyin gücüne büyük olanak sağlayacak ve yeni bir gücün süratle yetiştirilmesine, yetişme isteğine sağlam bir ortam yaratacaktır.

Savaş endüstrisinin kurulması kolay bir iş değildir. Bununla beraber, 1975 yılında 100 milyar lirayı aşan bir yatırımı öngören ve bu olanağa sahip olan bir Türkiye'de herhalde iyimser olmanın gereğine de inanılmalıdır. Devamlı büyüyen bir ekonomi, ona göre artan bir ulusal gelir ve yüksek büyüme hızı, ilerde öteki bir çok ülkelerin düzeyine gelmede ve hatta onları geçmede matematik kesinlik ifade eden bir faktördür. Bunlar iyi değerlendirilirse, siyasal karar alınıp Devlet Planlama Teşkilatı askeri endüstri yatırımlarının ulusal ekonomi içindeki yerini açıklıkla tayin ederse, ekonomideki büyüme hızı yüksek tutulur ve özellikle nüfus artış oranı ciddi tedbirlerle düşürülebilirse ve Türkiye'ye askeri endüstri hamleleriyle yeni teknoloji ve hatta sermaye girmesine karşı tutucu davranılmazsa, bu endüstri kesiminde Türkiye'nin Orta Doğu'da ve Batı Avrupa bloku içinde daha belirli bir yeri olacağı kuşkusuzdur.

 

Sezai Orkunt

Milliyet, 6 Şubat 1975