RAPOR: "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri" RAPOR: "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri"

RAPOR: "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri"

RAPOR: "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri"

20/06/2019 16:13

İNSAMER, "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri" başlıklı rapor yayımladı
BU HABERİ
PAYLAŞ

Dr. Cafer Talha Şeker tarafından hazırlanan ve İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) tarafından yayımlanan, "Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri" başlıklı raporu okuyucularmıza sunuyoruz.

Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri

“Ortadoğu” olarak isimlendirilen coğrafya, Osmanlı’nın yıkılması ile birlikte 20. yüzyılın ilk çeyreği sona ermeden işgalci güçlerin sömürge alanına dönüşmüştür. 1920’den sonra Ortadoğu halkları için işgaller ve istikrarsızlık devri başlasa da 2. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıkları görülmektedir. Ancak tüm dünya ile birlikte Ortadoğu’yu da kuşatan katı ideolojik bloklaşma ve Soğuk Savaş dönemi (1947-1991), tam bağımsızlıkların gelişmesini ve güvenli bir ortam oluşmasını önlemiştir. Bu tarihlerde Avrupa’nın sosyoekonomik inşası büyük bir hızla ilerlerken, Ortadoğu ülkeleri gerek kendi içlerindeki anlaşmazlıklar gerekse Arap-İsrail savaşları sebebiyle ekonomik kaynaklarının büyük bölümünü silahlanmaya harcamak zorunda kalmıştır.

20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’yı kendi içinde vuran konvansiyonel silahlar, 1945’te nükleer silahlar gölgesinde kurulmaya başlayan yeni küresel sistemde, bu defa Ortadoğu’ya pazarlanmış ve bölge jeopolitiğinde yaşanan mücadele boyunca kullanılmıştır. Arap-İsrail savaşları olarak bilinen 1948, 1967, 1973 savaşlarına ilave olarak sayısız iç savaş ve işgaller yaşayan bölge, bu süreçte silah üreticilerinin en büyük müşterisi hâline gelmiştir.

Ortadoğu, Soğuk Savaş’ı bitiren 1990’lı yılların başında yine büyük bir işgale ve savaşa şahit olmuştur. Irak’ın Kuveyt’i işgali ve ardından ABD’nin başını çektiği bloğun Irak’a saldırısı, sonuçlarını bugün dahi hissettiğimiz büyük bir siyasal kırılma oluşturmuştur. Bu kırılma Arap ülkeleri arasında yeni bir husumet dönemini başlatmakla kalmamış, akabinde birçok aşırıcı grubun ortaya çıktığı yeni bir kaos sürecinin de fitilini yakmıştır. Bölgede İsrail’in yürüttüğü işgalin oluşturduğu gerilim yetmezmiş gibi, bir de Batılı ülkelerin Irak ve İran’a yönelik kuşatma siyaseti, Ortadoğu’daki gerilimi sürekli canlı tutmuştur. Bu gerilimin bir diğer safhasını bölgede yapılmak istenen yeni sınır değişiklikleri oluşturmuş ve böylece bütün ülkeler sınırlarını korumak adına daha fazla silahlanmaya girişmiştir.

Çok geçmeden Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarındaki diplomasi dili sertleşirken 2000’li yıllarla birlikte bölgede biriken silahlar, etnik ve mezhep dili üzerinden patlamaya başlamıştır. Ortadoğu bölgesi, Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının buluştuğu, dünya ticaret yollarının geçtiği ve zengin yer altı kaynaklarıyla son derece stratejik konumu sebebiyle büyük aktörlerin sadece rekabet alanı değil aynı zamanda operasyon sahası hâline gelirken küresel silah sanayisinin de vazgeçilmez pazarlarından birine dönüşmüştür.

21. yüzyılla birlikte ABD öncülüğünde başlayan Ortadoğu’nun işgali, çeyrek asrı bulmadan geniş bir coğrafyayı kan ve gözyaşına boğarak büyük insani dramlara yol açmıştır. Ancak bu durum küresel silah şirketleri için “bereketli”(!) bir pazar doğurmuştur. Afganistan ve Irak işgallerinden sonra “Arap Baharı”nın getirdiği belirsizlikle bölgenin siyasi ve insani sınırları değişmiş ve çatışma alanları daha da genişlemiştir.

Küresel enerji şirketlerinin çıkarlarıyla bağlantılı olarak Ortadoğu jeopolitiğinde yaşanan savaşlar, devletlerin istikrarsızlaşmasına ve devlet dışı silahlı aktörlerin büyümesine yol açmaktadır. Bu tabloda küresel silah şirketlerinin büyük rol oynadıkları dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle enerji şirketlerinin çıkarları adına yapılan savaşlar, silah şirketlerine bir anlamda alan açarak yeni pazarlar oluşturmaktadır. Petrol zengini Ortadoğu haritası da böylece dünyanın en büyük ve “çekici” silah pazarına dönüşmektedir. Son yıllarda Suriye, Yemen ve Libya semalarında uçan jetler ve Irak dâhil bölge ülkelerinin toprakları üzerinde yaşanan çatışmalarda kullanılan silahlar, dünya barışını sağlama iddiasındaki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi üyesi ülkelerine ait şirketler tarafından tedarik edilmektedir.

Bugün BMGK’nın beş daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), sadece dünyanın en büyük silah üreticileri değildir, bu ülkeler aynı zamanda nükleer silah ve balistik füze sistemlerine de sahiptir. Bu ülkeler, kitle imha silahları olan nükleer silahları ve uzun menzilli füze sistemlerini sadece kendi ellerinde tutsalar da konvansiyonel silahları diğer ülkelere satmaktadırlar. Askerî jetler, helikopterler, savaş gemileri, zırhlı vasıtalar, tüfekler ve türlü bomba çeşitlerinden oluşan konvansiyonel silahlar, dünya ticaret piyasasında ve devletler arası ilişkilerde büyük yer tutmaktadır. Silah sanayisi gelişmiş ülkeler, sattıkları bu silahlarla finansal yönden kazanç elde ettikleri gibi, dış politikada da diplomatik nüfuz kazanmaktadırlar. Böylece “millî menfaat” ve güvenlik endişelerinden ötürü bu silahlara ihtiyaç duyan Ortadoğulu ithalatçı ülkeler, müşterisi bulundukları bu ülkelerle diplomatik ilişkilerini konvansiyonel silahların gölgesinde yürütmektedirler.

Arap ülkelerinde yaşanan savaşların sürdürülmesi bilhassa ABD’den bu ülkelere yapılan silah satışlarıyla doğrudan alakalıdır.[1] Dolayısıyla BMGK daimi üyesi ülkelerin silah şirketlerinin Ortadoğu’ya satmaya devam ettikleri silahlara bakarak bölgedeki savaş ortamının geleceğini tahmin etmek mümkün görünmektedir. Yani dünyada yasal olarak barışa ve savaşa karar veren BMGK üyesi ülkeler, aynı zamanda muhtemel savaşlardan en fazla kâr elde eden ülkelerdir. Buradan hareketle bu raporda ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Ortadoğu’daki silah rekabeti ve şirketlerinin çıkarları incelenip elde edilen veriler özetlenecektir.

36 sayfalık raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri