"Mazlum coğrafyalara nefes olmanın gururunu yaşıyoruz" "Mazlum coğrafyalara nefes olmanın gururunu yaşıyoruz"

"Mazlum coğrafyalara nefes olmanın gururunu yaşıyoruz"

"Mazlum coğrafyalara nefes olmanın gururunu yaşıyoruz"

29/07/2020 11:46

Baykar Genel Müdürü ve SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar, Target dergisine konuştu.
BU HABERİ
PAYLAŞ

Teknopark İstanbul tarafından 3 ayda bir yayımlanan "Target" dergisinin 7. sayısında, Baykar Genel Müdürü ve SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar ile yapılan bir röportaja yer veriliyor.

Target dergisinin 7. sayısına, mobil uygulamamızın dergi bölümünden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

Dergide yer alan “Mazlum Coğrafyalara Nefes Olmanın Gururunu Yaşıyoruz” başlıklı yazıyı, takipçilerimize sunuyoruz:

"MAZLUM COĞRAFYALARA NEFES OLMANIN GURURUNU YAŞIYORUZ"

Savunma sanayii alanında ortaya koydukları milli ve özgün sistemler ve ürünlerle Türkiye’nin Milli Teknoloji Hamlesi’nin en güçlü destekçisi olan Baykar, teknoloji ve güvenlik alanındaki başarısını, sağlık sektörüne yansıttı. Pandemi döneminde temini acil olan solunum cihazının yerli olarak üretilmesi ve sağlık sektörüne destek sunulması için Biosys, ASELSAN, Arçelik ve Baykar iş birliğinde gerçekleştirilen solunum cihazının ihracatına da başlandı.

Savunma sanayiinin birçok sektöre temel oluşturduğunu ve gerekli olması durumunda bu oluşumun gerekli alana aktarılabileceğini söyleyen Baykar Genel Müdürü ve SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar, “14 gün gibi kısa sürede üretilen solunum cihazı, mühendislik başarısı olmasının ötesinde, milli seferberlik ruhuyla çalışılmış, motivasyonu insan yaşamı olan ülkemiz ve insanlık adına inançla başarılmış bir süreçtir” diyerek, ortaya koydukları başarının temelinde de bu milli ruhun olduğunu ve yerli üretim ile Türkiye’nin başarısını daha da perçinlemek amacında olduklarını söylüyor.

Savunma sanayii için teknoloji üreten her şeyi üretebilir diye bir kanı var. Kısa sürede üretilen solunum cihazları bunun bir kanıtı mıydı? Dünyada savunma sanayii teknolojilerinden diğer sanayi kollarına transfer oldukça yüksek; Türkiye’de bunu nasıl görüyorsunuz? Pandemi sonrası transfer süreci hızlanır mı?

Savunma sanayii, yüksek teknolojinin kullanıldığı, yeni teknolojilerin geliştirildiği bir alan. Burada geliştirilen teknolojiler, tüm dünyada ve ülkemizde pek çok sektöre ve ürüne de temel oluşturabiliyor. Günümüzde kullandığımız pek çok teknoloji, -internet bunların başında geliyorsavunma sanayii içinde geliştirildi ve sivil hayata aktarıldı. Ancak son yıllarda sivil hayatta da çok ciddi teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Örnek vermek gerekirse; telekomünikasyon sektöründe oldukça hızlı yeni teknolojiler geliştiriliyor ve bizler de savunma sanayiinde bu alandaki gelişmelerden yararlanıyoruz. Sektörler arasında teknoloji transferi pek çok alanda gerçekleşiyor ve gerçekleşmeye de devam edecektir.

Pandemi sürecinde savunma sanayii firmaları tarafından milli bir solunum cihazı üretilmesi durumunu değerlendirdik; bu da sonuçta bir mühendislik işi. Solunum cihazı, bugüne kadar hiç var olmadığımız sağlık sektöründe kullanılan bir cihaz olsa da katkı sağlayan tüm firmaların teknolojik ve mühendislik birikimlerini farklı bir konuya adapte etme becerisine sahip olduklarını göstermiştir.

Ancak sadece 14 günde gerçekleştirilen solunum cihazı üretimi; mühendislik başarısı olmanın ötesinde milli seferberlik ruhuyla çalışılmış, motivasyonu insan yaşamı olan ülkemiz ve insanlık adına inançla başarılmış bir süreçtir. Sürecin başarısında elbette ki; savunma sanayiindeki teknolojik birikimimiz de etkili olmuştur.

Pandemi sonrasında ülkelerin kendi içine döneceğine dair öngörülerin gerçekleşmesi durumunda, sektörler arası teknoloji transferlerinde artış gözlemlenebilir. Pandemi sürecinde ülkelerin insan yaşamı bile söz konusu olduğunda birbirlerine yardım etmediklerini, hatta durumu daha da zorlaştırdıklarını hep birlikte gördük. Ülkelerin içe kapanması söz konusu olursa, herkes kendi içindeki potansiyeli en verimli şekilde kullanma ve her alanda milli üretimi artırma yoluna gidecektir ki; bu durum da transfer sürecini hızlandırabilir.

Solunum cihazı üretiminde Baykar tam olarak nasıl rol aldı, üretim devam edecek mi? Şu an için ne kadarlık bir üretim hacminden bahsediyoruz? İhracat başladı mı?

Bildiğiniz üzere Çin’den başlayarak dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, henüz Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmeden önce ülkemiz, başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere tüm kurumlarıyla olası senaryolara karşı gerekli tedbirleri en doğru şekilde aldı. COVID-19 virüsü, ilk günden bugüne insanların ciğerlerine saldırarak nefessiz bırakıyor ve hayatlarını kaybetmelerine neden oluyor. Bu noktada yoğun bakım solunum cihazlarının önemi de ortaya çıkmış oldu. Dünyanın virüsle mücadele eden her ülkesinde hastaneler enfekte olmuş kişilerle dolup taşarken, nefes darlığı çeken hastaların çokluğu sebebiyle yoğun bakım solunum cihazları ve yoğun bakımlardaki yatak kapasiteleri yetersiz kaldı. Birçok ülke solunum cihazlarının ihracatını yasaklarken yine aynı şekilde solunum cihazına kritik parçalar üreten ülkeler de bu parçaların satışını hızlı bir şekilde yasakladı. Hatta bazı ülkelerin başka ülkeye gidecek olan solunum cihazlarına el koyması da dünya gündemini epeyce meşgul etti ve durumun vahametinin daha da gözler önüne serilmesini sağladı.

Bu noktada Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, yerli solunum cihazı üretimi için düğmeye bastı. Daha önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da desteğiyle yoğun bakım solunum cihazı üretmeyi başarmış olan yerli girişim Biosys’e ulaşıldı.

Cihaz daha önce üretilmiş hatta bazı hastanelerde denenmişti ancak içindeki ihracat kısıtlaması bulunan parçaların hızla yerli olarak üretilmesi, cihazın daha da geliştirilmesi ve seri üretime hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Arçelik de seri üretim bandını açarak cihazların en hızlı şekilde üretimini gerçekleştirdi. Biosys, Baykar, ASELSAN ve Arçelik mühendislerinden oluşan 120 kişilik mühendis ekibi, gece gündüz demeden büyük bir azimle çalıştı ve cihazı 14 gün içinde seri üretime hazır hale getirdi. Baykar olarak tesislerimizde solunum cihazı çalışmaları için bir atölye kurduk ve Biosys, ASELSAN ve Arçelik mühendislerini de tesislerimizde bu çalışmalar esnasında ağırladık. Cihazın kritik bileşenlerinin yerli imkanlarla üretilmesi için kendi alt yüklenicilerimizi de devreye sokarak mühendislerimizle yoğun teknik destek sağladık. Cihazın yazılımının daha da geliştirilmesi noktasında da mühendislerimizin çalışmaları oldu. Tüm bunlara ek olarak Teknik Müdürümüz Selçuk Bayraktar’ın liderliğinde solunum cihazı bağış kampanyası başlattık ve Baykar olarak 250 adet solunum cihazı bağışladık.

Baykar mühendisleri ve saydığım şirketlerden gelen mühendis ekiplerle gerçekleştirilen çalışmalar sonucu, ülkemize çok büyük bir katma değer kazandırdığımıza inanıyoruz. Hem kendi insanımıza hem de dünyanın farklı coğrafyalarında birilerinin annesi, babası, eşi, kardeşi olan tüm insanlara nefes olabilmenin gururunu yaşıyoruz.

İlk etapta 5 bin adet yerli yoğun bakım solunum cihazı üretildi. Diğer sorunuza yanıt olarak da hastanelerinde hiç solunum cihazı bulunmayan Somali ve Çad gibi bazı ülkelere Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla hibe edildiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra başta Brezilya olmak üzere ihracatının gerçekleştirildiğini de söyleyebiliriz. Tüm bu çalışmalar devletimizin kurumlarının himayelerinde gerçekleştiriliyor.

Daha önce sağlık veya diğer sektörlere yönelik benzer stratejik üretiminiz oldu mu? Yerli ve milli üretim hamlesi içinde sağlık dışında teknoloji transferi yaptığınız başka sektörler var mı?

Geçtiğimiz yıllarda teknik müdürümüz Selçuk Bayraktar’ın üstlendiği bir çalışma ile Mobil EKG cihazı geliştirildi. Ancak Baykar olarak güvenlik güçlerimizin ihtiyaçlarına cevap vermek için insansız sistemler geliştirme maksadıyla kendi alanımızda ilerlemeye devam ettik. Pandemi döneminde ise yerli girişim Biosys’e mühendislik desteği vererek sağlık alanında başarılı bir iş daha gerçekleştirmiş olduk. Cezeri Uçan Araba projesi ile ülkemizi geleceğin yarışlarına hazırlamayı hedefliyoruz. Gelecekte çokça kullanılması beklenen uçan arabalar alanında henüz yolun başındayken kendi teknolojimizi geliştirip ülkemizin bu alanda lider ülkeler arasında olması için çalışıyoruz. Bu nedenle de uçan arabalar ile ilgili geliştirmeler üzerinde çalışıyoruz.

Türkiye her geçen gün savunma sanayiinde daha nitelikli teknolojiler geliştiriyor. Türkiye, kendi kendine yetebilen bir ülke olmanın neresinde?

Türkiye’de artık yaklaşık 20 yıl önce başlatılan Milli Teknoloji Hamlesi’nin kazanımlarını görmekteyiz. Bu yola çıkıldığı yıllarda yüzde 80 oranla dışa bağımlı olan savunma sanayi, bugün ekosistemde yer alan tüm aktörlerin katkılarıyla milli bir yapıya dönüşmüş durumda. Son dönemde geliştirilen projelerle savunma sanayinde yerlilik oranı, yüzde 15-20’lerden yüzde 70’lere çıktı. 2019 yılında savunma ve havacılık ihracatı bir önceki seneye göre yüzde 35 artarak 3 milyar dolara ulaştı. 2020 yılı da yine savunma sanayinde önemli ihracat rakamlarıyla başladı. Sektörde 73 binden fazla emekçi çalışıyor. Son dört senede 400’ün üzerinde yerli patent başvurusu yapıldı. Sektörde geçtiğimiz sene 1,6 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapıldı.

Türkiye olarak dünyada kendi imkânlarıyla SİHA ve İHA üretebilen 5 ülkeden biriyiz. Üretiyor ve yüksek teknolojide gelişmiş ülkelere ihraç ediyoruz. En güçlü üretim alanlarımız İHA ve SİHA’lar. Millileştirilmesi tamamlanmış yüzlerce ürün var. Her geçen gün Türkiye’de milli imkânlarla geliştirilmiş bir ürüne ya da tamamlanmış bir projeye şahit oluyoruz. Türkiye’nin özellikle savunma teknolojileri alanında yüksek teknoloji üretebildiği artık dünyada kabul gördü. Savunma sanayinde yüzde yüz yerlilik oranına henüz ulaşmamış olsak da Türkiye büyük ölçüde kendine yeten bir ülke konumuna gelmiştir. Zaten önemli olan stratejik noktalarda kritik öneme sahip ürünlerde milli üretimi gerçekleştirmektir. Türkiye de hayata geçirdiği projelerde kritik noktalardaki yerlileştirmeyi hedefleyerek yoluna devam etmektedir.

Türkiye’nin son yıllarda ortaya koymuş olduğu yerlileşme politikasında, katma değerli ürün üretimini hangi seviyede görüyorsunuz?

Türkiye, 2002 yılından itibaren ortaya konulan yerli ve milli savunma sanayiinin tesis edilmesi hususundaki iradenin ardından farklı bir döneme girmiş oldu. Bu iradenin yüksek katma değerli ve büyük oranda yerli ürünlere dönüşmesi son zamanlarda gerçekleşmekte olsa da çalışmalar daha da eskilere dayanıyor. Savunma sanayii alanında yerlileşme amacıyla ortaya konulan iradenin bir sonucu olarak artık güvenlik güçlerimiz gerek terörle mücadelede gerekse ülkemizin güvenliğini ve çıkarlarını ilgilendiren tüm hususlarda yerli ve milli savunma sanayii ürünlerini yoğun bir biçimde kullanılıyor. Yerli savunma sanayiinin ilk adımlarında üretilen ürünlerin gerek yerlilik oranları gerekse katma değerleri noktasında büyük farklar görüyoruz.

Yerli savunma sanayii için atılan ilk adımlarda daha düşük katma değere sahip ve daha düşük yerlilik oranına sahip ürünler geliştirilirken bugün tüm şirketlerin ve güvenlik güçlerinin elde ettiği tecrübe ve bilgi birikimi sayesinde yüksek katma değerli ürünler üretiliyor. Geliştirilen birçok sistemin kritik sayılabilecek bileşenleri eskiye oranla daha çok üretilir hale geldi. Ancak yine de yüksek katma değerli ürünlerin üretimi konusunda ülke olarak durmadan ilerlememiz gereken uzun bir yol var. Milli Teknoloji Hamlesi’nin en büyük amaçlarından birisi de adeta bir dip dalgası oluşturarak 7’den 77’ye toplumun her kesimini bu işe dâhil ederek kendi teknolojilerimizi geliştirmenin önemini toplum olarak kavramak. Yalnızca bugüne değil, geleceğe yani çocuklarımıza ve gençlerimize yatırım yaptığımız sürece ülkemiz yüksek katma değerli tüm ürünleri tamamen yerli ve milli olarak üretebilecektir.

Baykar, yerli teknoloji konusunda nasıl bir tedarikçi ağı oluşturdu. Bayraktar’ın arkasında kaç tedarikçi var?

Baykar olarak geliştirdiğimiz yerli ve milli insansız sistemlerin ülkemiz ve güvenlik güçlerimiz için önemi oldukça büyük. Geliştirdiğimiz sistemi kritik veya kritik olmayan tüm bileşenleriyle yerli olarak üretmek oldukça mühim. Sistem üzerinde bulunan tüm parçaları kendi tesislerinizde, kendi mühendis ve teknisyenlerinizle üretmek tabi ki mümkün değil. Dünyada da savunma sanayii alanında iş yapan tüm firmalar enerjilerini doğru noktaya yönlendirebilmek adına alt yüklenicilerle çalışıyor. Biz de dışarıdan tedarik ettiğimiz tüm bileşenlerin yerli olarak üretilmesi gerektiğine inanmanın gereği ile buna uygun bir tedarikçi ağı oluşturduk. Birlikte çalışacağımız tedarikçilerimizin bizlere adeta birer yol arkadaşı olabilecek, kendisini alanında kanıtlamış, bizim kadar özenli ve kaliteli iş yapan, kalite belgelerine sahip, en iyi veya en iyi olma yolunda emin adımlarla yürüyen firmalar olmasına özen gösteriyoruz Yerli ve milli teknolojiler geliştirmenin bir takım oyunu olduğuna inanıyor ve bizler büyürken yerli firmalarımızı da bizlerle birlikte yukarıya çekerek, ülkemiz için katma değerli işler yapabilen firmaların ortaya çıkmasına da katkı sağlamayı hedefliyoruz. Bahsettiğim gibi yüksek katma değerli işler yaptığınız da tüm bileşenlerinin yerli olması hususu oldukça önemli. Bu nedenle bizler dışarıdan tedarik edeceğimiz parçaları maliyet farkı gözetmeksiniz, mümkün mertebe yerli şirketlerden tedarik etmeye dikkat ediyoruz. Bu sayede hem yerli firmalarımızın kabiliyetleri artıyor hem de tamamıyla yerli sistemler üretme yolunda emin adımlarla yürümüş oluyoruz.

Bahsettiğim tüm bu hususlar ışığında bugün itibarıyla toplamda bin 720 tedarikçimiz ile yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz. Kalite el kitabımızda da kalite politikamızı “Ar-Ge faaliyeti yürüten alt yükleniciler ve tedarikçilerimize sürekli destek verip birlikte gelişmektir” şeklinde belirtiyor ve buna büyük önem veriyoruz.

Aynı zamanda SAHA İstanbul’un da yönetim kurulu başkanlığını yapıyorsunuz. SAHA İstanbul yerlileşme ve katma değerli üretimde, tedarikçi ağı gelişiminde nasıl bir rol oynuyor?

SAHA İstanbul, 2000’li yıllarda SSB bünyesinde başlayan Milli Teknoloji Hamlesi’ni desteklemek ve özel sektörün dinamizmini, savunma sanayisi ile buluşturmak amacıyla 2015 yılında kuruldu. Kuruluşundan bugüne kadar olan sürece baktığımızda hedeflerinin büyük bölümünü gerçekleştirdi. Kamu- özel sektör- üniversite arasında sağlıklı işleyen güçlü bir ekosistemi hayata geçirdi. Her geçen gün sisteme entegre ettiğimiz özel sektör firma sayısı artıyor. Buna paralel olarak milli üretim kapasitemizde de artış yaşanıyor. SAHA İstanbul’un oldukça güçlü network ağı ile bugüne kadar pek çok proje hayata geçirildi, başarı hikâyeleri yazıldı. Bundan beş yıl önce 27 kurucu üyeyle yola çıkan SAHA İstanbul, bugün 505 üyesiyle Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın en büyük ikinci sanayi kümelenmesi konumunda.

SAHA İstanbul üyeleri, yüksek teknolojinin kullanıldığı özellikli ürünler üreten firmalar. Büyük bölümünün ürettiği ürünler Türkiye’de tek. Hatta bazı firmalarımız, dünyada sadece birkaç firma tarafından yapılan üretimleri gerçekleştirebilecek teknolojiye ve insan kaynağına sahip. Üyelerimiz üretim yeteneklerini Türkiye’nin millileşme hamlesinin bir parçası haline gelecek şekilde sisteme entegre etmek istiyorlar. Savunma, havacılık ve uzay endüstrisinde ana yüklenicilerin ihtiyaçlarından haberdar olmak, gelişmelerden haberdar edilmek ve kendilerinden talepte bulunulmasını bekliyorlar.

Savunma, havacılık ve uzay endüstrisine yönelik üretim yapmak isteyen ancak nereden başlayacağını bilmeyen firmalar da SAHA İstanbul’dan yönlendirici destek bekliyor. SAHA İstanbul büyük oranda bu beklentileri gerçekleştiriyor. Oldukça aktif network ağı ile tüm üyeler arasında güçlü ve hızlı bir bilgi akışı var. Ancak SAHA İstanbul’un talepleri karşılamanın yanı sıra yol gösterici, Türkiye’nin geleceğine katkı sağlayacak projeler üretmek gibi bir misyonu da var. Bu projeler de birer birer hayata geçiriliyor.

Savunma projelerinde özellikle tedarik makamları ile ana yükleniciler arasında gerçekleşen sözleşmelerde ana sistemler ve alt ana sistemler bazında yerlileşme planları konuluyor. Hâlbuki daha alt seviyelerde malzemeler ve teknolojiler üreten, bu alanlarda faaliyet gösteren birçok yerli firmamız var. Aynı zamanda üretim için gerekli makine ekipman altyapıları üreten ve ürün geliştiren firmalarımızın sistemde yerini bulması, daha sözleşme aşamasında bu derinliğe inilebilmesi yerlileşme adına çok önemli. Biz SAHA İstanbul olarak bunu sağlamak için çalışıyoruz.

Teknopark İstanbul’u ve yerleşkede firmalar tarafından geliştirilen teknolojileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknopark İstanbul, sektörün gelişimi ve yerli teknolojilerin ihracatında nasıl bir rol oynuyor?

SAHA İstanbul’un merkez ofisinin yer aldığı Teknopark İstanbul ve diğer tüm teknoparkları, Türkiye’nin teknolojik gelişimine büyük katkı sağlayan merkezler olarak çok önemsiyoruz. Türkiye’nin önde gelen teknoloji firmalarının yanı sıra Ar-Ge merkezlerinin, üniversitelerin startup’ların, kuluçka merkezlerinin kısaca teknolojik gelişime katkı sağlayacak tüm yapıların bir araya getirildiği bir ekosistem olan Teknopark İstanbul, Türkiye’nin katma değerli ürünler üreten ve ihraç eden bir ülke olması yolundaki önemli yapı taşlarındandır.

2019, Türk savunma sanayii için umut verici bir yıl oldu. Pandemi sonrası gerek sosyal yaşam gerek ekonomide büyük bir değişim bekleniyor. Savunma sanayii ve teknolojisi de etkilenir mi?

Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi 2020 yılına damgasını vurdu diyebiliriz. Belki yıllarca sürecek dijitalleşme süreci tüm sektörlerde tahmin edilmez bir hızla ve kısa sürede hayatımıza girdi. Neredeyse tüm sektörlerde yaşanan değişim, elbette savunma sanayiinde de yaşanıyor. Koronavirüs salgını sadece sağlık sorunu değil. Merkezinde sağlık sektörü yer alsa da güvenlik, ekonomik, kültürel, siyasal ve toplumsal alanlarda küresel etkileri görülen pandemi, biyogüvenlik konusunu ve savunma sektörünü merkezine taşıdı. Siber güvenlik her zamankinden daha önemli bir konu haline geldi. Neredeyse tüm dünya dijital platformlara taşındı. Yeni güvenlik parametrelerinin ortaya çıkmasına neden olan pandemi, savunma sanayiinin kapsamını da genişletmiş oldu. Yeni normale geçmiş olsak da hâlâ içinde yaşamaya devam ettiğimiz bu süreç; kendi ihtiyaçlarını, tehditlerini ve risklerini oluşturdu, milli ve yerliliğinin ne kadar hayati olduğunu bize ve tüm dünya ülkelerine öğretti. Önümüzdeki süreçte savunma sanayii, değişen güvenlik parametrelerini de kapsayacak şekilde milli teknolojilere daha da ağırlık vererek gelişimini sürdürecektir.

Ar-Ge ve patent çalışmalarınız arasında neler bulunuyor? Stratejik yatırım hamlesi ya da katma değerli ürün tedariki diyebileceğiniz planlarınız bulunuyor mu?

Baykar olarak ülkemizi, çalıştığımız her alanda en üst lige taşıma hedefimiz doğrultusunda geliştirdiğimiz tüm sistemlerin sınıfının en iyisi olması için çalışıyoruz. Geliştirdiğimiz tüm ürünlerde bunu ana hedeflerimizden biri olarak görüyoruz. Yapay zekâ ve İHA gibi geleceğin teknolojisi olarak nitelendirilen konularda yoğun Ar-Ge faaliyeti yürütüyoruz. Bünyemizde çalıştırdığımız mühendislerin büyük çoğunluğunun Ar-Ge personeli olması da Ar-Ge çalışmalarına verdiğimiz önemin göstergesi diyebiliriz.

Geliştirdiğimiz insansız sistemler tamamıyla kendi mühendislerimizin tasarımı olarak özgün sistemler ve bu sebeple sistemlerimizin tüm hakları da şirketimize ait. Hava araçları için otomatik iniş kalkış sistemi, üç yedekli uçuş kontrol sistemi gibi patentlerimizde mevcut. Ürünlerimizi tüm alt sistemleriyle beraber özgün ve yerli olarak üretmemizin bir sonucu olarak bu konuya önem verdiğimizi belirtebilirim.

Halihazırda Avrupa’nın en büyük SİHA üretim merkezlerinden biri olan Baykar Milli S/İHA Ar-Ge ve Üretim Tesislerimizi büyütüyor ve adeta bir kampüs haline getiriyoruz. Kampüsümüzün inşaatı planlanan takvime göre devam ediyor. Bu kapsamda oluşturduğumuz kampüs yalnızca Baykar’a hizmet etmekle kalmayıp ülkemize katkı sağlayabilecek girişimleri de ağırlayacak ve adeta bir teknoloji üssü olacak. Bunun yanı sıra geliştirdiğimiz ürünlerin test edilmesi ve kullanıcı personelin eğitimlerinin icra edilmesi için Test ve Eğitim Merkezleri kurduk. Bu kapsamda Keşan’da Bayraktar TB2, Çorlu’da ise Bayraktar AKINCI TİHA için kurduğumuz test ve eğitim tesislerinde faaliyetlerimiz devam ediyor.