Küresel yıkıcılığın bir sonraki adımı: Derin teknoloji Küresel yıkıcılığın bir sonraki adımı: Derin teknoloji

Küresel yıkıcılığın bir sonraki adımı: Derin teknoloji

Küresel yıkıcılığın bir sonraki adımı: Derin teknoloji

02/08/2021 16:07

Target dergisinin son sayısında derin teknoloji konusu ele alınıyor: “Küresel Yıkıcılığın Bir Sonraki Adımı: Derin Teknoloji”
BU HABERİ
PAYLAŞ

Teknopark İstanbul tarafından 3 ayda bir yayımlanan "Target" dergisinin 11. sayısında, derin teknoloji konusu ele alınıyor

Target dergisinin 11. sayısına, mobil uygulamamızın dergi bölümünden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

Dergide yer alan “Küresel Yıkıcılığın Bir Sonraki Adımı: Derin Teknoloji” başlıklı yazıyı, takipçilerimize sunuyoruz:

KÜRESEL YIKICILIĞIN BİR SONRAKİ ADIMI: DERİN TEKNOLOJİ

Hintli yatırımcı ve girişimci Swati Chaturvedi tarafından 2014 yılında ortaya atılan “derin teknoloji” kavramı; mevcut teknolojilere göre önemli ilerlemeler sunan bilim ve mühendislik yeniliklerindeki keşifleri ifade ediyor. Genellikle patent ve diğer fikri mülkiyet biçimlerinin sahipliğiyle sonuçlanan derin teknoloji girişimleri; yıllarca süren araştırma ve laboratuvar testleri sonucu geliştirilen, genellikle piyasaya hazır olgunluğa erişmeleri uzun zaman alan ve geliştirilmesi, ölçeklenmesi önemli miktarda sermaye gerektiren oluşumlardır.

Derin teknoloji girişimleri çoğu zaman zorlu toplumsal ve çevresel sorunları çözme eğilimindeler. Dünya çapında yaklaşık 9 bin derin teknoloji şirketi belirleyen Amerikan danışmanlık frması BCG’nin raporuna göre derin teknoloji girişimlerinin yüzde 51’i sağlık, sürdürülebilir kalkınma hedefleri ve sosyal sorunlara yönelik alanlara dokunuyor. Yine rapora göre derin start-up’ların yüzde 50’si sanayi, altyapı alanında faaliyet gösterirken, sürdürülebilir şehirler ve toplum hizmetleri alanında varlık gösterenlerin oranı yüzde 28. Derin teknoloji kategorisinde yıllık küresel özel yatırım miktarı son beş yılda yüzde 20’leri aştı. 2016 yılında yatırım miktarı 15 milyar dolarken; 2020 yılında bu rakam 60 milyar doların üzerine çıkarak beş yıllık dönemde dört kattan fazla arttı. BCG’nin 2018 rakamlarına göre açık ara farkla en fazla derin teknoloji şirketi Amerika’da (4.198) bulunuyor. Bu liste Çin, Almanya, Birleşik Krallık ve Japonya şeklinde devam ediyor. Ülkemizde ise bin 200 derin teknoloji girişimi aktif olarak faaliyet gösteriyor.

ABD ve Çin 2015’ten 2018 yılına kadar derin teknoloji şirketlerine küresel anlamda yapılan yatırımın yüzde 81’ini karşılıyor. ABD’de bu süre zarfında 32,8 milyar dolar, Çin’de ise 14,6 milyar dolar derin teknoloji yatırımı yapılmış. 2021: Derin Teknoloji Yılı raporuna göre, 2015 ile 2020 yılları arasında Avrupa’daki derin teknoloji yatırımlarına en çok ilgi gösteren şirketlerin 12,6 milyar Euro ile İngiltere merkezli olduğu görülüyor. İngiltere’yi 5,4 milyar Euro ile Almanya, 5 milyar Euro ile Fransa, 2,5 milyar Euro ile İsveç, 2,5 milyar Euro ile İsviçre, 1,2 milyar Euro ile Hollanda ve 1,2 milyar Euro ile Finlandiya takip ediyor.

BİR SONRAKİ YENİLİK DALGASI
Derin teknoloji, son birkaç yılda sıkça duyduğumuz bir kavram olsa da gelişen teknolojiler ve bu alandaki girişimcilerin yaklaşımı tarafından desteklenen bir sonraki büyük yenilik dalgasını temsil ediyor. Ekonomik, ticari ve sosyal etkisi sağlıktan savunmaya, sanattan ev yaşamına kadar her yerde hissedilecek çünkü bu girişimler, en karmaşık sorunlara çözüm vadediyor.

Bu büyük dalga; yapay zeka, sentetik biyoloji, nano teknolojiler, kuantum hesaplama, siber, nesnelerin interneti, uzay teknolojileri, temiz teknolojiler, mikroelektronik gibi mevcut teknolojilerin ötesindeki teknolojilere odaklanıyor. Ancak daha da önemlisi, gelecek 10 yıllar boyunca inovasyonu hızlandıracak ve yeniden tanımlayacak teknoloji ve yaklaşımların yakınsaması. Teknolojik gelişmeler laboratuvarlardan pazara taşındıkça ve şirketler ticari uygulamaları takip etmek için bir araya geldikçe güçlü ekosistem şekillenmeye ve insanlara fikir vermeye başlıyor.

Moderna ve BioNTech-Pfzer ekipleri, iki ayrı COVID-19 aşısını bir yıldan kısa bir süre içinde genomik dizilimden çıkarıp piyasaya sürdüğünde bu derin ekosistemin gücüne tanıklık etmiş olduk. Bu şirketler, duyulmamış bir hızla dikkate değer işler yapmalarına rağmen hükümetler, akademi, risk sermayesi ve büyük işletmeler dahil olmak üzere diğer birçok kişinin çalışmalarından ve maddi olanaklarından yararlandılar. Ve tüm bu aktörler, birlikte bu yeni dalgayı temsil ediyor.

DERİN TEKNOLOJİ FARKI
Derin teknoloji şirketleri ve girişimleri diğer teknoloji frmalarından farklı bir kategori oluşturuyor. SpaceX ve Blue Origin gibi bazıları, halkın hayal gücü ile besleniyor. Bir kısmı saf bilim kurgu olan alanlarla ilgileniyor, uçan arabalar gibi. Bazıları ise az sayıda insanın tanımlayabileceği konular üzerine çalışmalar gerçekleştiriyor; sentetik biyoloji ve kuantum hesaplama gibi. Ancak genel olarak, hastalıklara, iklim krizine, güvenliğe ve diğer sorunlara uzun vadeli çözümlerin aktif olarak geliştirilmesini hedefliyorlar.

Bir derin teknoloji girişiminin başarılı olmasındaki temel kriterlerden biri; bir sorunu çözmek için birden fazla yeteneğin (bilim insanları, mühendisler, girişimciler, sermayedarlar) bir araya gelmesidir. Derin teknoloji girişimleri, çoğu zaman yepyeni teknolojiler geliştirirler çünkü mevcut hiçbir teknoloji eldeki sorunu tam olarak çözemeyecek durumdadır; bazı durumlarda ise başarı, yerleşik teknolojiler için yeni uygulamalar geliştirmeye bağlıdır. Örneğin, Boom Supersonic, yalnızca bilinen sertifka yollarına ve kanıtlanmış güvenlik kayıtlarına sahip teknolojileri kullanarak süpersonik bir uçak üzerinde çalışıyor. Seaborg Technologies, onlarca yıllık bir teknoloji olan kompakt erimiş tuz reaktörleriyle çalışan modüler yüzer nükleer santraller inşa etmeye çalışıyor.

Başarılı derin teknoloji girişimlerini tamamlayıcı üç özellik bulunuyor: Bunlardan en belirgin olanı sorun odaklı olmaları. Dünya genelinde var olan mevcut derin teknoloji şirketlerinin yüzde 90’ını sağlık, çevre, güvenlik, yaşam tarafındaki sorunların çözümüne odaklanıyor. Bir diğer tanımlayıcı özellik ise teknolojileri yakınsamaları. Araştırmalara göre derin teknolojilerin yüzde 90’ından fazlası en az iki teknolojiyi, yüzde 66’sı ikiden fazla teknolojiyi kullanılıyor ve girişimlerin yüzde 70’i patent sahibi. Derin teknoloji girişimlerinin bir diğer ayırt edici özelliği ise bir yazılımdan ziyade fiziksel bir ürün sunmaları. İnovasyon denklemini bitlerden atomlara kaydırarak veri ve hesaplamanın gücünü fiziki dünyaya taşıyan girişimlerin oranının yüzde 83 olduğu belirtiliyor.

Derin teknoloji, girişim ekosisteminin küçük bir azınlığını temsil etse de geleceğin dünyasına hazırlık yaptıklarından dikkat çeker durumdalar. Bugün bin 500’den fazla üniversite ve laboratuvar, derin teknoloji ile ilgileniyor. Yalnızca 2018 yılında hükümetler tarafından bin 500 hibe sağlandı.

Sorunlara yaklaşımları hem fütüristik hem de pratik olduğundan büyük dikkat çeken derin teknoloji girişimleri, başarısızlık risklerine rağmen son yıllarda işletmeler ve yatırımcılar tarafından büyük görüyor. Hello Tomorrow tarafından yapılan son anket, 2020 yılında dört kattan fazla bir artış gösteren yatırım miktarında 2016 yılında, yeni başlayan girişimler için verilen oran 36 bin dolar civarında iken 2020’de bu rakam 2 milyon dolara yükseldi.

Startup Genom tarafından yayınlanan son Küresel Başlangıç Ekonomisi raporuna göre, derin teknoloji, beş yıl boyunca erken aşama finansman anlaşmaları açısından küresel olarak en hızlı büyüyen grup. Derin teknoloji içinde en yüksek büyümeye sahip ilk dört başlangıç alt sektörünü ise robotik, blok zincir, gıda teknolojileri ve yapay zeka oluşturuyor.

Mevcut sermayedeki büyümenin yanı sıra derin teknolojileri yönlendiren iki ana faktör bulunuyor. Yeni platform teknolojilerinin yükselişi ve inovasyonun önündeki engellerin yıkılması. Diğer yandan daha fazla açık veri, yazılım ve bilgi işlemin artan gücü, düşen maliyetler ve disiplinler arası faaliyetlerin artması inovasyonları radikal bir şekilde genişletiyor. Bununla birlikte bilimsel araştırma ve endüstriyel uygulamalar arasındaki yaygın boşluk, derin teknolojileri geride tutuyor. Diğer yandan finansman, derin teknoloji girişiminin önündeki en büyük engel olarak ortada duruyor.

TEMEL ZORLUK FİNANSMAN
Derin teknoloji girişimciliğinde pratik bir iş veya tüketici uygulamaları geliştirmek, bunları laboratuvardan pazara sokmak için yalnızca önemli araştırma ve geliştirme yetmiyor, fikri geliştirip başlatmak ve ölçeklendirmekten çok zaman ve para ön plana çıkıyor. Bir ürünün fikir aşamasını geçip ticarileşme süreci ise sektörler arasında farklılık gösteriyor. BCG’nin bir çalışmasına göre, bir biyoteknoloji girişiminin kuruluştan pazara kadar ortalama dört yıla ihtiyacı varken, bir blok zincir girişimi için bu süre 2,5 yıl oluyor. Benzer şekilde, ilk prototipi oluşturmak için gereken ortalama toplam finansman da değişiyor. Ortalama bir biyoteknoloji girişimi (1,3 milyon dolar) bir blok zinciri girişiminden (2,2 bin dolar) altı kat daha fazla sermayeye ihtiyaç duyuyor.

Aradaki tüm zaman ve maliyet farklılıklarına rağmen genel olarak bir derin teknoloji girişimi, tipik bir girişimden çok daha fazla sermaye gerektirdiğinden finansman bir zorluk olmaya devam ediyor. Birçok şirket, potansiyel müşterilerin eline bir ürünü teslim etmeden önce daha araştırma safhasında finansman bulmakta zorlanıyor. Bunun nedenlerinden birini teknolojinin risk olarak görülmesi oluşturuyor. Araştırmalara göre, birçok yatırımcı, gelişmekte olan teknolojilerin potansiyelini doğru bir şekilde değerlendirmek için gerekli uzmanlığa veya uzman kadroya sahip değil. Bu da teknolojiyi bir risk olarak görmelerine neden oluyor.

Ancak son yıllarda yapılan iş birlikleri, yatırım miktarlarının artması ve derin teknolojilerin geleceğin bir sonraki yıkıcı evresini oluşturacağı gerçeği ile yapılan yaklaşımlar sebebiyle genel olarak bakıldığında derin teknoloji ekosisteminin sağlam adımlarla yürüdüğü bir gerçek. Ve artık kabul ediliyor ki, çoğu acil küresel soruna tamamen yazılım tabanlı, kendi kendini kopyalayan sistemlerle çözüm bulmak mümkün değil.

TURKİYE’DE DERİN TEKNOLOJİ
Yatırımlar yıllar içinde istikrarlı şekilde arttıkça ve dijital evrim hız kazandıkça derin teknoloji ekosistemi dünyanın her yerindeki varlığını güçlendirir oldu. Dijital teknolojilere göre daha büyük yatırımların yanında insan kaynağına ve altyapıya ihtiyaç duyan derin teknolojiler, riskli ve sabır gerektirmesine rağmen, ortaya koyduğu fayda ve kazanımlar ile küresel global oyuncuların daha fazla radarında. Türkiye de ise bu ekosistem daha emekleme aşamasında ve uzmanlar bu bir sonraki dalgayı meydana getirecek olan teknolojilerin gelişmesi için ana aktörün kamu olmasını gerektiğini düşünüyor çünkü ülkemizdeki finansman sıkıntısı, gelişmiş olan ülkelere nazaran çok daha büyük.

Dealroom ve Sifed firmaları tarafından hazırlanan 2021: Derin Teknoloji Yılı raporuna göre, Avrupa’da derin teknoloji şirketlerinin 2021 itibarıyla değerleri 700 milyar dolar civarında. Aynı rapor, bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin büyük çoğunluğunun akademi temelli olduğunu ve bu girişimlerin sıradan girişimlere oranla bir adım önde olduğunu ortaya koyuyor. Rapor, AB hükümetinin derin teknoloji girişimlerine Ufuk Avrupa programıyla yılda 12 milyar Euro, özel şirketlerin yılda 150 milyar Euro ve yatırımcı şirketlerinin yılda 10 milyar Euro yatırım yaptığını da gözler önüne seriyor.

Türkiye’de ve Dünyada Derin Teknoloji Girişimciliği raporuna göre Türkiye’de faaliyetlerine devam eden bin 200 derin teknoloji girişimi mevcut. Bunların yüzde 50’ye yakını İstanbul merkezli olarak varlık gösteriyor. En fazla Endüstri 4.0, nesnelerin interneti, sensörler ve elektronik alanlarında faaliyet gösterilirken bunu sırasıyla biyoteknoloji, yapay zekâ, veri ve görüntü işleme, otonom araçlar, robotlar ve mekatronik izliyor. Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerinin hizmet sağladığı ana sektörler içerisinde sağlık ile üretim ve yapı yoğunluk bakımından öne çıkıyor. Yatırımlar açısından incelediğinde ise 172 girişimin (yüzde 14,3) yatırım aldığı görülüyor. Yatırım alan girişimlerin yüzde 19’unun 50 bin doların altında, yüzde 20’lik kısmın 50-100 bin dolar arasında ve yine yüzde 20’lik kesimin 100- 250 bin dolar arasında yatırım aldığı görülüyor.

Rapora göre haziran 2020 itibarıyla; faaliyette olan teknoparklarda Ar-Ge çalışmaları yürüten firmaların sayısı 5 bin 846’ya, istihdam edilen personel sayısı 58 bin 922’ye, biten Ar-Ge projesi ise 36 bin 535’e ulaşmış durumda. 2010 yılında Türkiye’de altı adet hızlandırıcı bulunurken; bu sayı 2020’de 66’ya ulaştı. startups.watch verilerine göre Türkiye merkezli aktif 29 fon bulunuyor ve bu fonların toplam büyüklüğü yaklaşık 650 milyon dolar. 2020 içerisinde kurulan sekiz fonun toplam büyüklüğü ise 200 milyon doların üzerinde. Fon sayılarındaki ve büyüklüklerindeki bu artışa rağmen yapılan yatırımlar içerisinde derin teknoloji girişimlerine ayrılan yatırımların oranı oldukça düşük. 2020’de derin teknoloji girişimlerine yalnızca 7 milyon dolarlık bir kaynak aktarılmış. Rapora göre bunun başlıca nedenleri arasında; derin teknoloji yatırımlarının yatırımcılar tarafından yüksek riskli bulunması, yatırım geri dönüş sürelerinin uzun olması ve Türkiye’de derin teknoloji odaklı yatırım fonlarının olmaması yer alıyor.

Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi Müdürü Gürol Üzenç: "Derin Teknoloji Girişimlerinin Temel Sorunu Finansman"

Tüm sektörlere çözümler üreten derin teknolojiler, sağlık ve savunma stratejilerinde yaptığı köklü değişimler gibi çığır açıcı etkilere sahiptir. Bu yönleriyle 4. Sanayi Devrimi’nin de öncüsü konumunda olan bu teknolojiler, ülkemiz için de kritik öneme sahiptir. Söz konusu kritik teknolojileri anlayarak, geliştiricilerinin sorun ve ihtiyaçlarını tespit etmek ve çözümler üretmek büyük önem arz etmektedir. Bu doğrultuda teknoparkımız ve kuluçka merkezimiz derin teknolojiler için özelleşme yolunda yoğun mesai harcamaktadır. Kuluçka merkezimiz, aşamalarına ve dikeylerine göre 10’a yakın programla birlikte bu yıl içerisinde dönüştüğü kuluçka hızlandırma hibrit yapısıyla faaliyetlerini sürdürmektedir.

Kısa zaman önce derin teknoloji girişimciliği hakkında Türkiye’de yapılmış ilk çalışma olan “Derin Teknolojiye Derinlemesine Bakış” raporunu kamuoyu ile paylaştık. Bu rapor kapsamında Türkiye’de halen faaliyetlerine devam eden bin 200 derin teknoloji girişiminin olduğu tespit edilmiş ve ihtiyaçlarının analiz edilmesi adına bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir.

Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerinin yüzde 86,7’sinin yatırıma ulaşamadığı görüşmüştür. Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerinin listesi oluşturulurken, Türk girişimciler tarafından yurt dışında kurulmuş 60 adet derin teknoloji girişimi tespit edilmiştir. Türkiye’deki bin 200 aktif derin teknoloji girişiminin aldığı yatırım miktarının toplamı 126 milyon dolarken, yurt dışındaki 60 girişiminin aldığı yatırım miktarının toplamı 1,7 milyar dolar civarındadır. Yine rapor kapsamında 131 derin teknoloji girişimiyle yaptığımız anket sonucunda teknoloji girişimlerinin yüzde 79’unun kendi birikimlerini kullanarak fnansman oluşturulduğu görülmektedir. Devlet destekleri yüzde 61’lik oranla en fazla kullanılan ikinci finansman kaynağıdır. Yüzde 27’lik kısım ise girişimlerini ailelerinden ve arkadaşlarından aldıkları kaynaklarla finanse etmektedir.

Rapor Türkiye’de yeterli sayıda derin teknoloji girişimi bulunmasına rağmen, bunların gelişimi önünde birtakım önemli sorunların olduğunun altını çizmiştir. Girişimlerin en önemli ihtiyacı ve yaşadığı en büyük sorun, dünyadaki örneklerine benzer şekilde finansman ve finansmana erişimdir. Bu sorun doğrultusunda farklı çözüm yolları için çalışmalar başlatmış durumdayız.

Derin teknoloji girişimciliği hem ülkemizi hem de dünyamızı değiştirebilecek büyük bir potansiyele sahiptir. Bu alanda yapılacak yeni keşifler ve geliştirilecek yeni ürün ve hizmetler, ekonomiye katkı sağlamanın yanı sıra yaşam kalitesini artırabilecek iyileştirmeler de sunmaktadır. Türkiye’nin ilk ve tek derin teknoloji temalı kuluçka merkezi olarak üstlendiğimiz sorumluluğun bilinciyle bu tür teknolojilerin gelişimini ve bu teknolojileri geliştirebilecek girişimleri desteklemekten büyük onur duymaktayız.

Prof. Dr. Fatih Eren: “Geleceğin Tıbbındaki Rekabetçiliğimiz Yerlileşme Gelişmelerine Bağlı”

2019 yılında Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi içinde bir start-up frması olarak hayata geçen Serum Sağlık, gastrointestinal hastalıklar ve moleküler mekanizmaları alanındaki çalışmaları ile bugüne dek 5 binin üzerinde atıf aldı. Şirketin kurucuları Prof. Dr. Fatih Eren ve Prof. Dr. Yusuf Yılmaz, elde ettikleri akademik verileri, yapay zeka teknolojisi ile entegre ederek, kişiye özgü tıp uygulaması gerçekleştiriyor. Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığının (NAFLD) ileri evrelerinin doku biyopsisi gerektirmeden tanılanmasını hedefleyen iki akademisyen çalışmalarında yapay zekanın yanında yeni nesil teknolojilerden ultrasonik ses dalgalarının kullanıldığı FibroScan teknolojisini uygulayan Türkiye’deki tek firma.

NAFLD’nin toplumda sık görülüp göz ardı edilen ve ciddi komplikasyonlara yol açan bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Fatih Eren noninvazif, tekrarlanabilir, güvenilir ve prognoz hakkında bilgi verebilecek yöntemlere büyük ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. Bu tür yöntemlerin tanısal ve izleme stratejilerini radikal olarak değiştirebilecek potansiyelde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Eren, “Ancak coğrafi ve etnik farklılıklarının yanı sıra artık bireyler arasındaki farklılıkların bile ilaçlara yanıtta, hastalıkların tanı, tedavi ve takibinde çok önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle her ülkenin kendi popülasyonuna ve bireye özgün parametrelere göre geliştirmiş oldukları medikal teknolojiler, sağlık alanında başarıyı belirleyici faktör olacaktır. Projemiz ile ülkemiz temelli yeni bir noninvazif tanı paneli geliştirebilme potansiyeline sahibiz" diyor.

Sağlık alanındaki dönüştürücü teknolojilerin yeni bir tıp dünyasının kapılarını araladığının altını çizen Prof. Dr. Eren, şöyle devam ediyor: “Sağlık alandaki teknolojinin hızla gelişmesi bizleri daha da cesaretlendirmektedir. Robert Holley, 1965’te 75 nükleotidlik bir tRNA’nın dizilemesini ancak bir yılda yapabilmişken 3,5 milyarlık insan genomun şifresi artık bir haftadan daha kısa zamanda ortaya çıkarılabilmektedir. 2003 yılında başlayan İnsan Genom Projesi, bizlere gen klonlaması, Real Time-PCR, Yeni Nesil Genom Sekanslama ve yapay zeka gibi birçok ileri teknolojinin kapılarını aralamıştır. Bu tekniklerin giderek daha maliyet etkin hale gelmesi, giyilebilir sağlık teknolojilerinin hayatımızın vazgeçilmezleri haline geleceğinin habercisidir.”

Türkiye’nin derin teknoloji üzerine inşa edilecek bir tıp alanı için büyük bir potansiyele sahip olduğunu ifade eden Eren, bunun yanında altyapı ve finansman açısından önemli eksikliklerin olduğunu aktarıyor: “Özellikle sağlık teknolojileri için gerekli birçok sarf malzeme ve alet açısından yurt dışına bağımlı olmamız, maliyetlerin dövizdeki dalgalanmalarla asimetrik artışı, yazılım için Ar-Ge muafiyetlerinin olmaması gibi faktörler insan gücünden elde ettiğimiz avantajları ne yazık ki, nötrlemektedir. Ülkemizin tam anlamda rekabetçi olabilmesi bu sektörde yerli ve milli sanayimizin gelişmesine bağlı durmaktadır.”

PI Robotik Kurucu Ortağı Mustafa Sarı:“Derin Teknoloji Ülkelerarası Rekabeti Eşitleyebilecek Güçte”

Robot ve yapay görme teknolojilerini bir araya getiren yüksek teknoloji firması PI Robotik, tam otomatik ve insansız sistemler üzerine çalışmalar gerçekleştiriyor. Derin teknoloji barındıran çalışmalarında insan ile makine arasındaki farkı sıfıra indirerek, daha verimli, güvenli ve işlevsel yapıların oluşmasını sağlayan şirketin kurucu ortaklarından Mustafa Sarı, geleceğin yeni büyük dalgası olarak görülen derin teknolojinin inşa edeceği yeni düzende zekanın önemine vurgu yapıyor: “Derin öğrenmeden önce teknoloji, daha optimal ilerlerken şimdi daha güçlü bir oyuncuya sahip; zekaya. Artık otomobillere daha fazla beygir gücü eklemiyoruz, daha akıllı sistemler entegre ediyoruz. Evlerin kendi kendini yönetir olmasını sağlıyoruz.”

Derin teknolojinin, konvansiyonel teknolojiye oranla, geride kalmış ve gelişmekte olan ülkelere ve şirketlere, alacakları stratejik kararlarla rekabetçilikte güçlü isimlerle eşit seviyeye gelme ve refah seviyesini artırma imkanı sunduğuna dikkat çeken Mustafa Sarı, Singapur ve Finlandiya örneklerini veriyor. Bu iki ülkenin teknolojiye yaptıkları yatırımlar sayesinde bugün adından söz ettirir konuma geldiğini belirtiyor. “Hollanda tarım ve hayvancılık gibi geleneksel üretim yapan güçlü ve oturmuş sektörlerini teknoloji ile buluşturdu. Şimdi bu sektörlerdeki pek çok ayakta teknolojik olarak öncü konumda” diyen Sarı, Türkiye’nin birçok ülkeye oranla çok daha fazla kaynağa sahip olduğunu belirterek, “Ancak kaynak tek başına yeterli değil. Kaynağı teknolojik olarak çağın gereksinimlerine uygun işleyebildiğinizde rekabetçi oluyorsunuz” diyor.

Türkiye’de teknoloji alanında önemli işlere imza atıldığını ancak henüz istenilen yerde olunmadığını ifade eden Sarı, devlet teşviklerinin çoğu zaman pratikte işlevsiz kaldığına ve bürokratik süreçlerin yoğunluğuna dikkat çekiyor. Mustafa Sarı, özellikle de start-up’lar için bu iki sürecin işlerin daha hızlı ilerleyebilecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini söylüyor.

Finansmanın teknoloji geliştirme noktasındaki en büyük sıkıntılardan biri olduğunun altını çizen Mustafa Sarı, tüm bunlara rağmen Türkiye’de önemli girişimlere imza atıldığını ve bu çabanın somutlaştırılması için ilgili tüm aktörlerin (kamu, özel sektör, yatırımcı, akademi) birlikte hareket etmesi gerektiğini aktarıyor.

“Dünyada gelişmiş ülkeler çok uluslu start-up ekosistemleri kurmuş ve dünyanın her tarafından nitelikli girişimcileri ülkelerine çekme yarışı içindeler. Ülkemizin de böyle bir politikaya ihtiyacı var. Açıkçası, Türk girişimcisinin bireysel olarak hayli rekabetçi olduğunu düşünmekle birlikte, ülkemizin şimdilik çok rekabetçi bir yapıda olduğunu düşünmüyorum” diyen Sarı, bunun yanında Türkiye’nin pozisyonu gereği bir girişim cazibe merkezi olabileceğine dikkat çekerek şu ifadeyi ekliyor: “Türkiye’nin bu alanda yeni regülasyonlara ve düzenlemelere kesinlikle ihtiyacı var.”

Derin girişimcilik anlamında savunma sanayiinin başarılı bir rol model olduğunu da dile getiren Mustafa Sarı, burada devletin üstlendiği role dikkat çekerek, diğer alanlarda da bunun başarılabileceğini ve devletin öncü rol üstlenebileceğini belirtiyor.