Krupp'a özenmek Krupp'a özenmek

Krupp'a özenmek

Krupp'a özenmek

21/07/2020 21:22

Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Türk basınında milli savunma sanayii yazı dizisi 1. bölüm
BU HABERİ
PAYLAŞ

"Kıbrıs Barış Harekatı’ndan Sonra Türk Basınında Milli Savunma Sanayii" yazı dizisinin 1. bölümü:

KRUPP'A ÖZENMEK

Herşeyden önce şunu belirtmek gerek: Konunun özel sektörden yana olup olmamakla ilgisi yok. Hattâ, gerçek bir özel sektörcü iseniz, Ankara Sanayi ve Ticaret Odasının girişimine çok daha kesinlikle karşı çıkmanız beklenir.

Konu, Türkiye'de özel sektör eliyle bir «Milli Savaş Sanayii»nin kurulması konusudur. Ankara Ticaret Odasının ileri gelenleri, kendi düşüncelerine yatkın politikacıları, yazarları ve üniversite öğretim üyelerini yanlarına alarak, geçen hafta, saatler ve günler boyu, bu konuyu işlediler. Hükûmet canibinden de onları destekler nitelikte sesler yükseldi

Sorunu daha rahatlıkla tartışabilmek için, bazı ilkeleri, başta, açık seçik ortaya koyalım:

1) Dünyanın bugünkü ortamında ve bölgenin bugünkü koşulları içinde Türkiye'nin ulusal bir savaş sanayiine sahip olması zorunludur. Türkiye, Amerikan yardımına bel bağlayıp, «kesildi, kesilecek» korkusuyla kendi savunmasını sağlayamaz, çıkarlarını koruyamaz.

2) Bu Ulusal Savaş Sanayii, dışa bağlı bir sanayi olarak kurulmamalı, dış kaynaklardaki değişmelerden etkilenmemelidir.

3) Kurulacak sanayi, Türkiye'yi, Türk halkının çıkarlarına uygun bir ulusal dış politika izlemekten alıkoyucu nitelikte olmamalı, bir yabancı devletin, ya da içeride yalnız bir sosyal sınıfın çıkarlarına hizmet edecek özellikleri taşınmamalıdır.

Bu ilkelere herhalde kimsenin bir diyeceği olmaz. Şimdi, gelelim bu savaş sanayiini özel sektörün de katılmasıyla kurmak isteyenlerin gerekçelerine.

Görünürdeki gerekçe, bir ulusal davânın gerçekleştirilmesi için bütün kaynakların seferber edilmesi, devletin elindeki sermaye ile özel sermayenin elele vermesidir. Ama, bunların ötesinde bir de “evrensel” gerekçeler var. Dünyanın her yerinde, her zaman geçerli olan gerekçeler. Bütün ülkelerde özel girişimcilerin bir kısmı şu nedenlerle savaş sanayiinde pay sahibi olmak ister:

1) Savaş Sanayii, satışı sağlama bağlanmış bir sanayidir. Devlet denen bir müşteri daima hazırdır.

2) Savaş Sanayii, devletçe korunacağı besbelli olan bir sanayidir. Hiçbir devlet, kendi sınırları içindeki bir savaş sanayiinin çöküşüne seyirci kalamaz.

3) Savaş Sanayii, grev, ya da başka işçi hareketleri dolayısıyla tehlikeye girebilecek bir sanayi değildir. Devletler, Savaş Sanayii söz konusu olduğu zaman, bu gibi hareketleri daha büyük bir sertlikle önlerler.

4) Savaş Sanayiinin pazarını genişletmek için devletin dış politikasını etkilemek çok daha kolaydır. Ulusal duyguların coşturulup saldırganlığa dönüştürülmesiyle kolayca genişleyiverecek bir pazardır bu.

Ne var ki, konuyu tartışırken şu noktaları da unutmamak gerek:

1) Savaş Sanayii, ağır sanayiinin bir parçasıdır. Sağlam bir Savaş Sanayiinin kurulması, sağlam bir ağır sanayiinin kurulmasıyla başabaş gider.

2) “Savaş Sanayii” denen şey, yalnızca top, tüfek, tank yapan sanayi demek değildir. Çeşitli yan kollarıyla gelişmiş bir ağır sanayii bulunan ülkeler, gerekince, başka makinelerin
ve araçların yapılmasına yönelmiş olan sanayilerini kolayca bir Savaş Sanayiine çevirebilirler.

3) Türkiye'de dar anlamıyla, “Savaş Sanayii”ne yönelmiş bir kamu kuruluşu zaten vardır: Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu. Bu kurum bile, üretiminin bir kısmını sivil yapıma yöneltmiş, birtakım tarım araçlarının geliştirilmesine yardımcı olagelmiştir. Eğer, dar anlamda, bir Savaş Sanayiinin geliştirilmesi söz konusuysa, daha önce belirtilen sakıncaları önleyebilmek için, en sağlam başlangıç noktası yine Makine ve Kimya Endüstri Kurumu'dur.

Zihinleri kurcalayan düşünceleri anlamak çok kolay: Oyak'ın ya da çeşitli vakıfların elinde birikmiş hayli sermaye var. Ülkede bir “Ulusal Savaş Sanayii”nin kurulması için de elverişli bir hava esiyor. Niçin helva yapılmasın?

Konuyu böyle koyunca yanlış oluyor. Sorun, özel teşebbüs eliyle “Ağır Sanayii” kurmak ve bunun için de, devlet desteği sağlamak biçiminde konsaydı daha açıklıkla ve duygulardan arınmış olarak tartışılabilirdi. Somut ekonomi sorunlarının duygularla karıştırılması, akla, ister istemez, Alman Sanayicisi Krupp Von Bohlen Und Holbach'la, Hitler'in ve Goring'in Dr. Schacht'ın evinde yaptıkları ünlü 20 Ocak 1933 görüşmesi, Krupp'un fabrikalarında çalıştırılan kafaları traş edilmiş bitli, tutsak kadınlar ve nihayet Nürnberg yargılamaları sırasında çıldıran sanayici Baron geliyor. Oysa, “Ulusal Savaş Sanayii” sorunu bu çeşit anılara yol açmadan soğukkanlılıkla tartışılması gereken ciddi bir sorundur.

Öyle anlaşılıyor ki, özel sektörün uğraşabileceği bir sürü konu varken ortaya atılan son “Ulusal Savaş Sanayii” tartışması da, Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği ile Sanayi ve Ticaret Odaları arasındaki önemli görüş ayrılığının bir başka belirtisidir. Ekonomik sorunları, “ekonomik sorunlar” olarak görenlerle, işin içine ekonomi dışı duygusal etkenler karıştırmağa çalışanların bir çatışması söz konusu.

Mümtaz Soysal

Milliyet, 7 Ocak 1975