2030’a giderken NATO: Yükselen ve çığır açan teknolojiler yoluyla değişime uyum sağlamak 2030’a giderken NATO: Yükselen ve çığır açan teknolojiler yoluyla değişime uyum sağlamak

2030’a giderken NATO: Yükselen ve çığır açan teknolojiler yoluyla değişime uyum sağlamak

2030’a giderken NATO: Yükselen ve çığır açan teknolojiler yoluyla değişime uyum sağlamak

21/06/2023 16:01

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın aylık yayın organı Anahtar Dergisi’nin 413’üncü sayısında güvenlik algılamasının değişmesiyle teknolojideki yönelimleri ele alınıyor
BU HABERİ
PAYLAŞ

On dokuzuncu yüzyılda, tiyatro sahnelerine bir yangın esnasında yayılmayı yavaşlatmak amacıyla kullanılan güvenlik perdelerine yapılan “demir perde” adlandırılması, yirminci yüzyılda bambaşka bir anlamla uluslararası literatürde yerini almıştır.

İkinci Dünya Savaşı esnasında dönemde dünyayı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (makalenin devamında Sovyetler Birliği olarak bahsedilecektir) ayıran bir Demir Perde’nin varlığından sıklıkla bahsedilmeye başlanmıştır. Ancak bu tabirin bilinirlik kazanması, Winston Churchill’in 5 Mart 1946 tarihli ünlü Fulton konuşmasıyla gerçekleşmiştir (URL 1, 2020):

“Baltık’taki Stettin’den Adriyatik’teki Trieste’ye kadar, Kıta boyunca demir bir perde indi. Bu çizginin gerisinde Orta ve Doğu Avrupa’nın kadim devletlerinin tüm başkentleri yer alır. Varşova, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Belgrad, Bükreş ve Sofya; tüm bu ünlü şehirler ve çevrelerindeki nüfus, benim Sovyet alanı olarak adlandırmam gereken yerde bulunuyor ve hepsi bir şekilde, yalnızca Sovyet etkisinde değil, aynı zamanda Moskova’nın yüksek ve çoğu durumda artan denetimine tâbi. “

“Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı” (North Atlantic Treaty Organization – NATO), İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Avrupa’nın ortasında belirdiği söylenen demir perdenin ardından 4 Nisan 1949 tarihinde on iki devletin katılımıyla teşkil edilmiş bir uluslararası kuruluştur. Sovyetler Birliği’nin Berlin ablukası ve Çekoslovakya’yı işgali gibi genişlemeye yönelik eylemleri teşkilatın kuruluşunda etkili olurken, esas öncelik Avrupa’nın geri kalanında Sovyetler Birliği nüfuzunun engellenmesi olmuştur. Kurulduğu günden bu yana dokuz kez genişlemiş olan teşkilat günümüz itibariyle otuz bir Müttefikten oluşan bir uluslararası politik ve askeri ittifak görünümüne sahiptir.

NATO’nun Genişleyen Vizyonu

Teşkilat kurulduğu günden bu yana, uluslararası alanda gerçekleşen politik ve ekonomik dönüşümlerden etkilenerek uluslararası konjonktürün getirdiği farklı güvenlik anlayışlarını bir yandan benimsenmiş diğer yandan ise bu güvenlik anlayışlarının geliştirilmesinde rol sahibi olan ana aktörler arasında yer almıştır. Bu itibarla, farklı bir dönemselleştirme benimsenebilecek olmakla birlikte, bu makalede NATO’nun dönüşümü, Soğuk Savaş dönemi, Soğuk Savaş sonrası dönem ve 11 Eylül saldırıları sonrası süreç olarak ele alınacaktır. (Aksu Ereker, 2019).

Soğuk Savaş döneminin temel özelliği olan iki kutuplu uluslararası sistem beraberinde devlet merkezciliği de getirmiş ve güvenlik referans nesnesinin ulus devlet olarak görüldüğü bir güvenlik anlayışı benimsenmiştir. 1949 yılında kurulan NATO’ya karşılık, Sovyet tipi sosyalizmin yayılmasına karşılık kurulan NATO tehdidini dengeleme önermesiyle 14 Mayıs 1955 tarihinde sekiz devletin katılımıyla Varşova Paktı kurulmuştur. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ile NATO arasında süregelen etkileşimde, nükleer silahların izlediği gelişim çizgisi NATO’nun güvenlik algılaması ve stratejileri için oldukça önemli olmuş, kitlesel karşılıktan esnek karşılığa uzanan bir dizi strateji izlenmiştir.

1991 yılına kadar Sovyetler Birliği’nden Avrupa’ya gelebilecek olası saldırıları caydırmayı amaçlayan teşkilatın kuruluş nedeni olarak görülen Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, teşkilatın devamlılığı üzerine tartışmalar cereyan etmiştir. Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ve uluslararası sistemde iki kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş sürecinde, NATO’nun kuruluş amacını tamamladığı önermesine karşılık yeni bir güvenlik anlayışı benimsenerek varlığını devam ettirmesi anlayışı benimsenmiştir.

Bu dönemde NATO, Balkanlar’da meydana gelen çatışmalarda görev alarak ilk defa sıcak savaşta yer almıştır. Bununla birlikte güvenlik anlayışında daha çoğulcu bir yaklaşım benimsenmiş, “yüksek politika” (high politics) ve “alçak politika” (low politics) arasındaki ayrım muğlaklaşmaya başlamıştır.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleşen terör saldırıları, NATO için önemli bir diğer dönüm noktasını teşkil etmiştir. Saldırıyı müteakip, Kurucu Anlaşmanın kolektif savunmayı öngören beşinci maddesi ilk defa uygulanmıştır. NATO devam eden süreçte de Afganistan, Somali ve Libya gibi geleneksel faaliyet alanı dışında olarak değerlendirebilecek bölgelerde göstermekten geri durmamıştır. NATO’nun tehdit algısı, uluslararası sistemden etkilenmeye ve sistemi etkilemeye devam etmiş ve bu doğrultuda, terörizm, kitle imha silahları, insan kaçakçılığı gibi farklı konular stratejik tehdit olarak belirlenmeye başlanmıştır.

Güvenlik Algılamasındaki Değişim ve Teknoloji

NATO tarafından yirmi birinci yüzyılda öne çıkarılan iki önemli sınama, Ukrayna ile Gürcistan’da nüfuzu artırmaya yönelik adımlarıyla ilhak noktasına ulaşan Rusya’nın politikaları ve Çin’in askeri ve teknolojik gelişimi olmuştur. Bu durum, NATO’nun güvenlik algılamasında ve stratejilerinde revizyonu beraberinde getirmiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere NATO Müttefiklerinin Ar-Ge’ye yaptıkları uzun dönemli yatırımlar dolayısıyla teknolojik üstünlüklerini sağladıkları dönem, küreselleşmenin getirdiği dönüşümlerle birlikte çok uzun sürmemiştir. Devlet dışı aktörlerin uluslararası sistemin aktörleri arasındaki rolünün giderek belirginleşmesi, gelişmiş silah sistemlerinin yaygınlaşması ve devlet dışı aktörlerin çift kullanımlı teknolojiye (hem ticari hem askeri olarak kullanılabilecek teknoloji) kolay erişimi nedeniyle NATO’nun teknolojik üstünlüğü aşınmaya başlamıştır. Bu nedenle İttifak, inovasyonun getirdiği hızlı dönüşümü yıkıcı bir etki amacıyla kullanan devletlerin yanı sıra devlet dışı aktörlerin de genişleyen asimetrik tehditleriyle karşı karşıya bir durumda bulunmaktadır. (Allesev, 2020).

Bu doğrultuda NATO, İttifak’ı “yıkıcı teknolojiler” alanında güçlendirmeye yönelik çalışmalara durum tespiti ile başlamıştır. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da gerçekleştirilen Liderler Zirvesinde NATO Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından, İttifakın stratejik ve siyasi rolünün güçlendirilmesine yönelik bir Değerlendirme Çalışması yapmakla görevlendirilmiştir. Grubun çalışmaları sonucunda “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” (NATO 2030: United for New Era) başlığıyla altmış yedi sayfalık bir rapor ortaya konulmuştur. Raporun temel bulguları arasında “yükselen ve çığır açan teknolojiler” (Emerging and Disruptive Technologies - EDT) alanındaki çabaların artırılması, NATO’nun devlet ve devlet dışı aktörlerden kaynaklanan yeni tehditlere mukabele etme yeteneğinin güçlendirilmesi, modern tehdit ortamında İttifak’ı korumak ve rakipleri caydırmak için değişen stratejik koşullara sürekli uyum sağlama yetisinin korunması yer almıştır (NATO, 2020).

Hazırlanan rapor, NATO gündeminin yeni olmasa da başat bir gündem maddesi haline gelen teknolojik üstünlüğe yönelik çalışmalar için bir başlangıç teşkil etmiştir. Teknik ve üst düzeyde askeri teknolojilere yönelik hususlar daha fazla ele alınmaya başlanmış ve bu tartışmaların teoriden pratiğe aktarılması için çeşitli araçlar geliştirilmiştir.

Bu doğrultuda, 2021 yılının Haziran ayındaki Brüksel Zirvesinde “Kuzey Atlantik İçin Savunma İnovasyon Hızlandırıcısı” (Defence Innovation Accelerator for the North Atlantic - DIANA) girişimi kabul edilmiştir. DIANA kapsamında, İttifak’ın güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda belirlenecek öncelikli alanlarda geliştirilecek olan “Meydan Okuma Programları” (Challenge Program) ile start-uplar tarafından geliştirilen çözümlere finansman desteği sağlanması öngörülmektedir. Müttefikler tarafından sağlanan ortak finansmanın ve hızlandırıcı ağı ile test merkezlerini içeren yapılanmanın, hızlı kullanım hizmeti ile birleştirilerek Müttefiklerin tamamı tarafından denenebilecek ve kullanılabilecek çözümlerin çevik bir şekilde geliştirilmesine ve benimsenmesine imkân sağlayacağı değerlendirilmektedir. DIANA girişiminde yer alan bu unsurlar, NATO’nun teknolojik üstünlük konusunda hızlı adımlar atma isteğini yansıtmaktadır.

DIANA ile karşılıklı etkileşim içerisinde kurulan “NATO İnovasyon Fonu” (NATO Innovation Fund – NIF), NATO’nun geliştirdiği bir diğer somut aracı teşkil etmektedir. 2021 yılının Haziran ayında gerçekleşen NATO Zirvesinde Liderler tarafından onaylanmıştır. Zirve Bildirisinde Fonun temel amacı “İttifak güvenliği bakımından kilit alanlarda sivil ve askeri amaçlarla kullanılmak üzere faydalanılabilecek teknolojiler üzerine çalışan start-up’ların Müttefikler tarafından desteklenmesi” olarak tanımlanmıştır. Doğrudan ve dolaylı yatırımların eş zamanlı biçimde yapılabileceği hibrit bir yöntemi benimseyen Fon, DIANA’da desteklenecek start-upların yanı sıra Müttefik ülkelerde NATO’nun güvenlik önceliklerine yönelik faaliyetler ve askeri yatırımlar gerçekleştiren fonlar başta olmak üzere çeşitli finansman araçlarını güçlendirmek üzere önemli bir adımı oluşturmaktadır.

Somut faaliyetlere yönelik araçların yanı sıra, İttifak bünyesinde oluşturulan ve Genel Sekreter düzeyinde raporlama gerçekleştiren “Veri ve Yapay Zekâ Gözden Geçirme Kurulu” (Data and Artificial Intelligence Review Board – DARB) ve “Yükselen ve Çığır Açan Teknolojiler Danışma Kurulu” (NATO Advisory Group on Emerging and Disruptive Technologies) bu konuda istişarenin güçlendirilmesine dair gerçekleştirilen yeni dönem yapılanmaların sadece birkaç örneğini teşkil etmektedir.

Sonuç

NATO tarafından, bütün yapılar ve araçlar arasında etkileşim ile koordinasyonun etkin bir şekilde sağlandığı, İttifak’a yönelik tüm değişkenlerin ele alındığı bir yapının oluşturulmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Uluslararası sistem ve güvenlik kavramı arasındaki karşılıklı dönüşümün İttifak’ın önceliklerini her dönemde etkilemeye devam edeceğini söylemek mümkün olmakla birlikte NATO tarafından “yükselen ve çığır açan teknolojiler” olarak kavramsallaştırılan dijital teknolojiler, İttifak’ın gündeminde geniş bir yer tutmakta ve önümüzdeki dönemde bu gündemin daha da önem kazanması öngörülmektedir.

 

- Salih Kılınç / Daire Başkanı

- Melisa Tekeli / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı

- Mustafa Demir / Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)